Ev Aramayı Bıraktım

Ev Aramayı Bıraktım

Şöyle anlatsam anlar mıydı? Anlamazdı. Şunu desem olur muydu, olmazdı. Bunu yapmasaydım değişir miydi, değişmezdi. Olacak olan neyse, o oldu. Ama böyle olmayacaktı? Ama böyle oldu.

Bazen çok basittir. O kadar basittir ki akıl almaz, uzun uzun formüller yazar, uzatır çözüm yolunu. Sayafalarca işlem yapar, bir de bakar; şıklarda küçücük rakamlar, Allah Allah.

Siler hepsini, şıklardan birine hiç benzemiyordur uzun uzun sıraladığı çözüm yolları. Meğer dümdüz bir cevabı varmış sorunun. Formül filan hikâye. Şak şak çözecekmişsin, dümdüz.

Bazen çok detaylı ve uzun düşünmek bize daha çok hata yaptırır. Öyle demek istemedi, öyle yapmak istemedi, aslında şöyle olacaktı, böyle olacaktı. Falan filan İnter Milan yani sayın seyirciler. Geçiniz, buraları ne olur hızlı geçiniz. Her kırmızı ışığa takılmak da bir maharet. Yeşil de yansa fark etmiyorsun durmaya alışınca. Görmüyorsun basıp gitmek gerektiğini.

Ben gördüm.

Evet, ben de geç gördüm.

Geç diye bir şey yok, vakit şimdiymiş diyeceksiniz. Hayır, geç diye bir şey vardır. Hatalar vardır. Günahlar ve tövbeler vardır. Yanılmak vardır. İnsanın kendi gemisinin ortasını baltalaması ve dolan suyu izlemesi vardır. Ben izledim. Durdum öylece. Su doldu bütün kamaralara. Çıkmadım, kıpırdamadım. Kurtarıcı bekledim. Kim bekler biliyor musunuz? Bekleyecek bir şey olmadığını anlamayan, kabullenmeyen, türlü aptallıkları romantik sebeplerle derinleştirme eğiliminde olanlar.

Su her yere doldu, kıpırdamadım. Gemi batarken çalmaya devam eden müzisyenler gibi. Hiçbir şey olmamış gibi. Sımsıkı tutundum, neye? Hüsnü zanlarımın hakikat olduğuna inanmaya. Çünkü bunların birer düş olduğunu kabul edersem, o suyun altında kalacaktım.

E su zaten gemiye doluyordu. Zaten boğuluyordum. Zaten altında kalıyordum inandıklarımın.

İşte bunu göremiyordum. İnsan bazen göremez. Siz de gördünüz mü, göremediğinizi?

Sonra, beklemeyi bıraktım, suyun beni boğmasını izlemeyi de bıraktım. Daldım suya, yüz babam yüz. Kollarım koptu. Bıraktım kendimi, battım. Battım, battım, battım.

Anladım ki su içime dolup da şişse ve bedenim yüzse suyun üzerinde, ancak o zaman görecek insanlar. İğrenerek belki de. Gömecekler. Güzelliğimden eser kalmamış. Acıyacaklar belki 7 dakika. Sonra bir sela bir namaz ve işte bitti.

Mersin’den dönerken, Konya’da durduk. Namaz kıldım mescidde. Güneş batıyordu. Pencereden dışarı baktım, bir ağaç ve bir kuş. Ağla babam ağla. İnsan bir ağaca ve bir kuşa neden bu kadar uzun ağlar. Elimi koydum kalbime. Dedim ‘’Yaarab.’’ Devam edemedim. Ağla babam ağla. ‘’Şuram acımadan nefes alacak mıyım? Şifa ver, bana şifa ver, bu dağı buradan kaldır.’’

Kaldırdı.

Kıyıya vardım.

Ev aramayı, bıraktım.

 

 

Share:FacebookX
Join the discussion