Anlatamam, Görmen Lâzım

Anlatamam, Görmen Lâzım

Merhaba. Biliyor musunuz, ben yeniden Kudüs’e gidiyorum inşallah.

”E daha yeni gittin ya” dediğinizi duyar gibiyim. Çünkü çevremin de neredeyse tamamı bu habere sevinmek şöyle durun anlamsızlığı üzerinde ittifak etmiş durumda. ”E daha yeni gittin ya?” Doğru. Fakat size daha evvel de söylemiştim. Oraya gittim, oradan dönmedim, dönemedim. Son sabah namazını kıldıktan sonra seher vakti Kubbetu’s Sahra’ya bakıp ”Geri döneceğim.” demiştim. Kaç kere bu cümleyi tekrar ettim, bilmiyorum. Bunu tarif edebilmek hayli güç. Tıpkı doğum yapan bir hanım bunu ne kadar detaylı anlatırsa anlatsın, doğum yapmayan hanımın bu tecrübeyi tahayyül edememesi gibi. Bazı hâller, vaziyetler vardır ki izahı yoktur. Onlara hakkel yakîn deriz. Ölüm, bunlardan biridir. Ölümü tatmadıkça onun ne olduğunu tam olarak anlamamız mümkün değil. Düşünebiliriz, hayal edebiliriz, ölüme göre bir hayat çizebiliriz fakat ölümün ne olduğunu, ölmeden bilemeyiz. Derler ki ”ölmeden ölünüz”. Bunu dahi başaran insan için kasıt, nefsen kontrol sahibi olması, hayata karşı hırsının tükenmesi, geçici dünya için esas hayat olan ahireti bir an dahi unutmadan; ahiret eksenli yaşamaktır. Bütün bunlarla beraber kişi ölmedikçe, ölmez.

Yani, siz Kudüs’e gitmeden, sizinle Kudüs’e tekrar gitmek hakkında konuşamayız. Ruhlar âleminde buluşan ruhlar ölümü konuşabilir. Fakat bizler ölülerle ölümü konuşamayız. Rüyamızda, belki.

Size bunu nasıl anlatabilirim, bilmiyorum. Yine de denemek istiyorum. Geçen hafta bir arkadaşıma şöyle dedim:

”Burada değilim. Sanki oradayken ruhum ve bedenim tam olarak iç içe geçmişti, şimdiyse ruhum havada asılı kaldı, oraya gitmedikçe de bedenime oturmayacak gibi bir his. Bir sancı, uğultu. Buradayım ama değilim. Oraya gitmeden evvel burada önemli olan pek çok şey şimdi önemli değil. Üzüldüğüm, dertlendiğim hemen hemen her şey daha az önemli. Dualarımın konusu daraldı. Dua etmeye niyetlensem de pek çok şey aklımdan çıkıyor. Kalbimde gezip duran tek mesele Kudüs, Mekke, Medine. İçimde sürekli çöle gitme arzusu nüksediyor. Rüyalarımda oralardayım. Oralardayken nefes alıyorum. Bütün planlarım ve arzularım değişti, yönüm değişti. Daha evvel çok istediklerim mühim değil. İmkansız bulduklarım şimdi gözüme mümkün görünüyor. Oysa ne imkanlarım ne konumum değişmedi. Fakat içime bir şey oldu.”

Bir yangın, bir tutuşma, bir kıvranış fakat kendisinden de razı. Bu, geçsin istemiyorum. İlk kez, hayatımda ilk kez böyle razı olduğum bir iç yangınım oldu. Şimdi heveslerim, kederlerim; ehemmiyetsiz. Her şey uçucu ve sûni. Sanki burası bir rüya, gerçek hayat o avluda. Bir rüyada yaşarken ne kadar adapte olabilirseniz, işte o kadar adapte olabiliyorum.

Mekke’ye varınca, belki de deliririm, kim bilir? Evet, varacağım, inanıyorum, inşaallah. Dua ediniz, anneciğimi de götürebileyim, olur mu?

Tekrar gidişime hem şaşıran hem de parayı bulduğuma inanan pek çok insan var. Bulmuş değilim ama o da olur belki de kim bilir? Mülk Allah’ındır neden olmasın.

Oradan dönerken, ağzıma çalınan bu balın, eve vardığımda bir zehire dönüşeceğini biliyordum. Uykularım gecelerce bölük pörçük sürdü. Rüyalarımda yeniden ve yeniden o avluda buldum kendimi. Zeytin ağaçları, çocuklar, rüzgâr, birbirine karışan kokular ve ezan sesi. Gözümü açıyorum odamdayım. Koca bir yumruk boğazımda. Ben, daha evvel hiç böyle hasretlik çekmemişim. Çektim zannediyordum fakat bu hasret, bir şehri özlemeye, bir insanı özlemeye benzemiyor. Hiçbir şeye benzemiyor. Kıyın kıyın içinizi oyan, tuhaf, tutkulu bir şey. Kuvvetli, yerleşik, sımsıkı.

Velhasıl, döndüğümün haftası özel dersler için ilânlar verdim. Matematik 8. sınıfa kadar Türkçe/Edebiyat 12. sınıf dahil ve ilkokul için bütün dersler. (reklamları dinlediniz). Rabbimin lütfudur ki pek çok kapı açıldı. Fakat hâli hazırda okulda zaten çok yoruluyordum. Öyle ki eve vardığımda koltuğa yığılıp kalıyordum yorgunluktan ki eve varana kadar zaten akşam oluyor. Yine de okul çıkışlarında da her gün çalışmaya niyetlendim. Delice bir sevda delice bir tutku bu. Cumartesi pazar dahil aralıksız çalıştığım günler oldu, oluyor, olacak (daha çok yolum var çünkü 🙂 ) Belim, bacağım ağrıdıkça  Aksa’nın avlusu gözümün önüne geliyor, sızılar ince birer türküye dönüşüyor. Yorgunluktan ayaklarımı sürüklerken, çoğu akşam yemek bile yemeden yatsıyı zar zor kılıp yatağıma devrilirken ve sabah namazı için 1500 tane alarma ihtiyaç duyarken hissettiğim tek duygu ”memnuniyet”.

Sanırım bunun bir diğer adı ”rıza”. Razı oluyorum. Memnunum inanıyorum.

Neye?

Benim çabamla mümkün olduğuna değil, hayır. İnsan dilediği kadar çabalasın ancak nasibine ulaşabilir, onu geçemez. Kaderle güreşen daima yenilir. Velhasıl, çalışıyorum çünkü bunun adı ”fiili dua”. Yani Rabbime diyorum ki ”Bak Allah’ım, öylesine kuru bir söz değildi. Bedenimin bütün sınırlarını zorlayacak kadar ve bu yorgunlukla memnun olacak kadar arzuluyorum Aksa’nın avlusunda yeniden secde etmeyi.” Evet, Allah zaten kalpleri bilir. Fakat hareket gerekir, eylem, amel gerekir. İşte, onu ortaya koymaya çalışıyorum.

Diyorlar ki;

”Ben de istiyorum ama gidemiyorum.” Gerçekten bu durumda olan pek çok insan olabilir, doğrudur. Fakat günde neredeyse 14-15 saat çalıştığım oluyor. ”Oraya gitmeyi istediğim için.” Yani bu isteyişimi her zerremle ortaya koymak için didiniyorum. İnsan, istekleri için sadece oturup dua ediyorsa, bu dua, dua mıdır? Mesela evlenmek isteyen bir çift, buna dair hiçbir hamlede bulunmasa ama sadece dua etse, oturduğu yerden her şey çözülür mü?

Evet, işler bizim çalışmamızla yürümez. Başarı ancak Allah’ın ikramıyladır. Yollar, biz ittirince değil, O dilediğinde açılır. Amenna. Mesela şu anda çalışarak bütün parayı ayarlayabilsem dahi gidiş vakti geldiğinde hastalansam, nasip olmaz. O anda yakınım vefat etse, nasip zorlaşır. Bin bir sebeple gidişim nasip olmayabilir. Çünkü nasip olmak zorunda değil. Bu lütuftur. Allah, dilerse lütfeder. Fakat onun lütfetmesi için didinirim. Orası benim payım. En iyi şekilde ortaya koymakla mükellef olduğum kısım. Gerisi O’nun takdiri, hikmeti, nasibi. Olursa şenlenirim bahar olurum secdeye kapanırım; olmazsa üzülürüm, dağlanırım yeniden secdeye varırım. Her halukârda büyüklüğü, kudreti karşısında eğiliriz. Aksi mümkün değildir.

Ne diyordum, heh, parayı bulmadım hayır. Fakat öyle bir ateş koydu ki içime, ben o çöllere varana dek, ne rahat uyku ve ne rahat uyanıklık. Gözüm ne zaman dalsa veya gözümü ne zaman kapasam, çöldeyim. Yürüyorum. Biliyorum bu düş değil, yürüyeceğim. Öyle bir inanıyorum ki bu inancı gösterebilsem hayret edersiniz. Nasıl olacak, bilmiyorum ama olması için gece gündüz çalışmaya ve dua etmeye devam edeceğimi biliyorum. Sonra, ummadık bir anda, belki de hiç beklemediği bir kolaylıkla kendimi yolda bulacağım, çöl yollarında. Mekke’de, Medine’de, Mescid-i Aksa’da. Yeniden bütün peygamberlerin saf  tuttuğu o avluda ellerimi bağlayacak, Fatiha’yı okuyacağım. ”Amin” dediğimde onların aminlerine karıştığını hayal edeceğim. İçimde bir parça yerinden oynayacak ve yeniden yerleşecek. Ben oralara varamazsam eksik yaşayacağım.

İlk kez, ömrümde ilk kez ölmemek için dua ediyorum. Elbette ölümüm hayırlıyla canımı al, beni huzuruna al. Lâkin hususi bir şer yoksa müsaade et, varayım, tadayım. Döneyim, çocuklarıma oraya bakan gözlerimle yeniden bakayım. Ben, yeniden ben olayım. Her neyi yapacaksam o hâlimle yeniden yapayım.

Yıllardır duam odur ki Ramazan Umresi yapayım. Bunu ilk dilediğimde 2018’di. Sonra 2019’da bütün zerrelerimle istedim. Giderek arttı. Fakat maddi olarak mümkün olamaz diye üstünde de durmadım. Nedense Kudüs’e ilk gidişimde paranın olmayışı umurumda değildi. Bir şekilde Allah bu parayı tamamlayacak, dedim. Tamamladı da. Hz. İbrahim’in ölülerin nasıl diriltileceğini sorması, kalbinin mutmain olması için kuşun yeniden dirilişini görmesi gibi, bu mucizeyi görmek imanımı tazeledi. O zaman anladım ki Umre de mümkün. Yakın. Hem öyle bir yakın kiiii aklımız şaşar! Benim şaştı.

Şimdi de annemi götürmeye niyet ettim. Beraber gideceğiz yani. Olmadı onu yollayacağım, diye geçti içimden bu sabah namazdan sonra. Aslında bu Ramazanda kendim gideyim diye çok istiyordum. İstiyorum. Amma anneciğimi yollarsam ne kadar sevinir? Anne duası çok azizdir kardeşlerim. Sevindirmek gerekir henüz yaşıyorken. Neticede, aklıma bu fikri getiren de Rabbimdir. Vardır bir hayır. Bakalım nasip ne olacak?

Her ne olursa Rabbimden razıyım çünkü O daima benim için, her bir kulu için en iyisini ister en iyisini gözetir ve yazar.

Size bunları neden anlattım?

Belki ”imkansız” bulduğunuz meseleler vardır. Oysa bir şey haram değilse, bir cana huzursuzluk, zarar sebebi değilse, zorbalık değilse; duasını ediniz ve kalkıp harekete geçiniz. Duanız için yorulunuz. Velevki gerçekleşmedi, süreç boyunca sergilediğiniz her bir çaba size ecir olarak yeter. Rabbiniz ile hep dua hâlinde olmak hayır olarak yeter. Duadan kaçmayın. Gevşeklik etmeyin. Duanıza önce siz inanın.

Tabii benim de duasını ederken hâlâ tereddüte düştüğüm meseleler maalesef var. Misal şu ağaç yürüse derim ki ”olabilir”. Rabbim ister yürür. Normal. Ama bazı şeyler var ki kafamdaaaa.. düşününce olmaz gibi geliyor sayın seyirciler.

Yine de hayat sürprizlerle doludur. Kim bilir, Rabbim bana bir sürpriz yazmıştır 🙂 Okuduğum zaman hayret eder, sevinirim. Olamaz mı, olabilir. Denizi yarıp da yol açan Rabbimiz bizim için de yürünecek nice çiçekli yolu bahtımıza yazmış olabilir.

Share:FacebookX
Join the discussion

2 comments
  • Selamun aleyküm .Rabbım gönlünüzden geçen her duanıza icabet etsin güzel insan.Allah sizden razı olsun.Tekrar Kudüs’ede, Mekke Medine’ye de gitmeyi size de bize de nasip etsin.Allah tüm işlerinizi kolaylaştırsın.