Tam Olarak Ne Zaman? 1. Bölüm: Karar Ânı

Tam Olarak Ne Zaman? 1. Bölüm: Karar Ânı

Örtünmeye karar verdiğim akşam olanca netliğiyle zihnimde. Anlık bir tesirle değil gerçekten şuurla seçilen bir karar verildiğinde, insan için ne denli sarsıcı ve zorlayıcı olduğunu anlatmak, hayli güç. Deli cesareti, diye bir tabirimiz vardır. Cahil cesareti, yine benzer anlamda karşımıza çıkar. Hakikaten insan, bilmediğine karşı çok daha cesur, hayır cüretkârdır. İlk kez evlenen, ilk kez bir yere giden; onun ne anlama geldiğini ve hayatına ne denli tesir edeceğini henüz deneyimlememiş olanın gözü daha karadır. Eşiği çok daha kolay atlar. Eşikten sonrasını düşünüp tartsa da, yaşamakla tahayyül etmek aynı anlama gelmez. Atladıktan sonra, hakikatle zannımız arasındaki fark ne kadar azsa, o kadar hafifleriz. Bazen göğsümüzün ortasına oturan kaya da bundan. Aradaki farkın çokluğundan.

Yine de eşikten sonrasını düşünenler, istişare edenler, acele etmeyenler birçok zorluktan kendisini koruma payı yakalar. Fakat kader, tedbirden üstündür ve bazen aşkın değilse de insanın, hırsın, telâşın gözü kördür. Allah’ın dediği olur, dinleriz.

O gün, akşam namazını kılmak için mescide yönelmiştim. Aslında hep abdestli çıkarım evden, çıkmamışım. Allah bir şey demiş, dinlemeye başlamışım ama farkına varmamışım. Kulakları gürültüyle dolu olunca, insan anlayamıyor yaklaşmakta olanı. Üniversiteye örtüsüz başlamışım, kafamda bin bir plan, program; nefis tatlı, arkadaşlar yeni. Keyfim yerinde. Gençlik, daha güzel görünme, bunu işitme ihtiyacıyla dolduğumuz günlerle bezeli. Oysa taşan neyi sevmişiz? Yüzün, saçın, elbisen, gülüşün daima yepyeni. Bütün hedefler daha parlak bir yaşam için. Ölmemek için.

Yine de bir namaz var hayatımda. Ders aralarında mescide geçip, bulduğum eteği örtüyü hemencecik giyip sakince durduğum bir namaz var. Kafeye de gitsem, gezmeye de dışarıdan biri bakınca namazıma ihtimal vermese de namazım var. Onu seviyor, koruyorum. Neden? İçimde bir köprü, sallanıyor, tutuyorum. O namaz, beni alıkoyuyor. Neyden? Liseden beridir küfürden, içkiden, seviyesiz her işten tutup sıyırıyor. Merak etmiyorum. Namaz, bir nizam getiriyor bana. İstemesem de üzerimde çizgiler beliriyor. Yapmadığım şeyler listesi yazılıyor arkadaşlarımla aramda. Böylece biliniyor. Bazı yerlere çağırsalar da gitmem, boş işleri sevmem, kalkar giderim. Bazı şeyleri dinlemem, izlemem. Namaz beni te o yaşımda inşâ ediyor fakat bunu bilmiyorum.  Korkmuyorum arkadaşsız kalmaktan, neden? İçimdeki köprü, yine içimde başka yollar açıyor. İnsanlara bağımlı hissetmiyorum. Secdede dua etmeyi çok seviyorum, bunu nereden duymuşum? Bilmiyorum. Secdede ağlamayı çok seviyorum, Allah’a sığınmayı çok küçükken öğrendim, sevdim, emniyet buldum. Tadını iyi biliyorum. İçimi yıkayan bir çeşme namaz. Ne zaman varsam, serinlik. Gölgelik. Nereye gitsem, benimle geliyor. Onun gidemediği yere ben de gitmiyorum. Arkadaş olmuşum, el ele tutuşmuşum onunla. Sırtımı dönmüyorum.

Üniversiteye de onunla gittim, namazla.

Fakültede Emre diye bir arkadaşımız vardı. Ailesinin, hususiyetle annesinin dinine düşkün, merhametli ve hayli ölçülü hanım olduğunu sonradan Emre söylemişti. Emre, sınırları aşmayı seven bir arkadaşımızdı. Öyle bir anneye sahip olacağını tahmin edemezdiniz. Yani büyükseniz edebilirsiniz de bizim o yaşlarımızda edemezsiniz. Bir gün belediyeyle kampüse çıkarken durup dururken şöyle dedi: ”Yahu sen niye örtülü değilsin!” Hayatında her türlü ‘şeye’ yer olan birinin bunu sorması sizi sarsıyor. Donup kaldım. Sustum. Tekrar sordu: ”Küfür etmezsin, içkili yerin önünden bile geçmezsin, biri biraz bozuk bi tip olsa yanında durmazsın, bizimle her yere gelmezsin, boş iş yapmazsın, kimse gelip de sana dokunamaz, şaka bile olsa çekinir, yalan söylemezsin, üşenmez habire birilerine yardım edersin. Sen var ya aynı annem gibisin ama örtün yok, niye?”  Emre’nin gözünden kendimi dinlemek, İslam ile bendeki ortaklıkların böyle seçiliyor olması, annesine benziyor olmak bana acayip geldi. Utandım. Babanemi hatırladım. Bir cevabım yoktu. Titrek bir sesle: ”Sana verecek iyi bir cevabım yok” dedim. ”Bunu yapmam gerekiyor, bense yapmıyorum, hiçbir mazeret yok, yanlış yapıyorum.” Sustuk.

Emre’yi görmeyeli yıllar oldu. O muhtemelen bu ânı unutmuştur. Bense hiç unutmadım. Yol boyu içimdeki köprü sallanıp durmuştu. Babanemin küçükken bağrıma elini vurup vurup ”BURASI İMAN TAHTASII! ÖRT ÖRT!” dediği ve kollarımı cımırdığını hatırladım, gülümsedim. Dizine beni yatırır sever, saçlarımdan tek bir tel koparır şöyle derdi: ”Bu saç teli var ya üçe bölünecek. Nasıl olacak, deme; Allah yapar. Yapacak. Sonra bu üç telden biri ayrılacak. Heh işte o sırat köprüsü olacak. O yüzden derler ki sırat köprüsü kıldan incedir. ” Benim gözlerim büyürdü. Saçlarımı okşayıp devam ederdi. ”Amma kul namazlı, Kur’an’lı, imanlı, edepli, örtülüyseee Allah’ı çok sevmişsee hooop oradan kuş olup da uçacak, göz açıp kapayıncaya geçecek! Sen de geç e mi kızım? Uç kızım.” Uçayım babane. Kanatlanayım isterdim oracıkta. Abdest alınca yüzünü kurulamaz, nur bırakacağına inanırdı. Çenesinden damlayan sular eteğine dek damlardı. Beyaz yüzü daha beyaz gelirdi. Yine de tişört giymeye devam eder, beni cimcikleyen ellerini öperdim. Bi gün örtünecektim, bu kesin. Ama şimdi değil babanne!

Ne zaman? Bi zaman işte. Ama ne zaman?

Anne olunca, mutlaka. Samimi bir sözdü içimde. Bir gün anne olursam, dünyaya gelen yavrum beni örtüyle görmeliydi. Arınmış ve cenneti kazanmaya çalışırken görmeliydi. Onun cennete gidebilmesi sıratı geçebilmesi için babanemin anlattığı cennete gidebilmesi için önce benim düzelmem gerekti. Bunun sözünü kendime vermiştim. Ne zaman anne olacaksam, o zaman kesin örtünmüş olacaktım. Peki..ya hiç anne olamayacaksam? O yaşlarda buna pek ihtimal vermiyorsunuz. İnsanlar evlenir ve çocukları olur. İşte bu kadar… -mı?

O akşam, Ayşe Ablamla -ki onu çok severim- Peygamber efendimiz sallahu aleyhi ve sellem konulu bir konferansa gittik. O çağırdı beni. Haberim bile yoktu. En başta dedim ya, hep abdestli çıkarım, çıkmamışım. Abdest almak zar zor. Aldım. Mescide geçtik. Uzun elbiseli, feraceli, pardesülü; geniş örtüleri omuzlarından aşağı sarkan hanımefendiler birer ikişer namaza gelmeye başladı. Mescidlerde namaz için kıyafetler bulunur. Burada yok. Kılamıyorum. Babanemin cimciklediği kollarım açık. Ablam kılınca ceketini ve şalını bana verdi. Üzerimde nasıl emanet duruyorlar. Benim değiller. Benim örtüm yok. Oysa gelenlerin hep örtüsü var. Tak diye duruyorlar namaza. Ben ablam kılmadan duramadım. Gelen durdu, ben bekledim. Bekledikçe küçüldüm, ufalandım. Onların hemen namaza durabilmesi, benimse duramamam çok ağır geldi. Daha önce giyinik değilmişim gibi gelmemişti hiç. Şimdi bu pantolon tişört ve kot ceketle bir türlü giyinik hissedemiyor, kollarımı çekeliyordum. İçimden kendimle konuşmaya başladım.

-Sen neden namaz kılıyorsun?

-E Müslümanım çünkü.

-Öyle mi? O zaman neden namaz kılamıyorsun şimdi?

-Yeterince giyinik değilim ve örtüm yok çünkü.

-Onların var ama, hemen namaza durabildiler.

-Evet. Çok da güzeller. Uzun uzun her yerleri örtülmüş. Benim namaz kılmam için tekrar giyinmem gerekiyor. Onlar kendi giysileri ile hemen kılabiliyor.

-Sen madem Müslümansın, namaza gelecek kadar da Allah’a inanıyorsun, kuralına uyuyorsun neden namaz kılabileceğin bir kıyafet yok üstünde? Neden namaza geldiğinde yeniden giyinmek zorunda olduğun şeyler var üstünde?

-……….

Namazları kıldık, konferansa geçtik. Hiçbir şeyi dinlediğim yok. Son soru tekrar tekrar içimde dönüyor. Ses susmuyor, devam ediyor:

-Dilâra sen ne zaman örtüneceksin?

-Bi zaman mutlaka.

-Tamam da ne zaman?

-Bilmiyorum da kesin olacak yani ama şimdi değil. Üniversite bitince belki.

-Emin misin?

-Değilim. Evlenirsem filan gelinliğim makyajım her şey kafamda. Örtünsem onları yapamam. Düğünden sonra olur.

-Olur mu?

-Yok yok tatile gitsek yine rahat edemem. Evlendikten birkaç yıl sonra.. dur dur ya var ya anne olunca kesin olur. Vallahi diyorum. Çünkü anne olunca bebeğim beni örtülü görsün istiyorum ya. O zaman yapabilirim.

-Ya anne olmazsan?

-…….

-Ya anne olmazsan? Ya daha evvel ölürsen? Ya anne olduğunda da yapmak istemezsen.

-İsterim, isteyeceğim.

-Ya o zaman da yapamazsan?

-Tamam, doğru ama şimdi de hemen yapamam elimde yeni tişörtler var daha bi kere bile giymedim. Biraz giyeyim. Hele geçen gün gördüğüm bordo deri ceketi de daha alamadım. Onu giymek istiyorum. Onları da yapayım sonra..

-Dilâra… Yalan söylüyorsun. Bunların bir sonu gelmeyecek.

-…. evet.. gelmeyecek.

-Dilâra, ya bu gece ölürsen. Ya sabah ölürsen.

Ses kesildi. Artık soru yoktu.

Konferans bitmek üzereydi. Benim de kendimle konuşmam bitmişti. Ablamı kolundan çekeleyip ”Abla ben örtünmeye karar verdim, bu akşam size geleyim bana ferace örtü verin, sabah okula öyle gideceğim.” dedim. Ablam hayretle bana baktı. Doğru duyup duymadığına emin olamadı. Daha yolda yeni tişörtler alan biri, sabah ferace giymekten bahsediyordu. Halamlara gittik, evdeki feraceyi giydim, ablamın koyu bordo bir şalı vardı, genişçe örttüm, omuzlarımı göğüslerimi kapadı. Dün giydiğim pantolon şimdi seçilmiyor, gözükmüyor.

7 mayıs sabahı, bahar nasıl nâzenin dolaşıyor sokaklarda. Yürümeye başladım. Rüzgâr örtümün uçlarında feracemin eteklerinde dolaşıyor, uçuştukça içime altın tozu serpiliyor. Yürüdükçe büyüyorum. Yürüdükçe tamam oluyorum. Yürüdükçe rahatlıyorum. Yürüdükçe kaderimin yeni bölümünü adımlıyorum. Girdiğim yol ayrımında yeni bir Dilâra inşâ edeceğimi biliyor, korku ve heyecan içinde titriyorum. Allah’ım, ben daha evvel hiç böyle bütün hissetmemiştim. İstemsizce gülümsüyorum. Ruhum sükûn bulmuş. Havada asılı olan parçalarım yerine oturmuş. Bana bir hâl olmuş.

Heyecanla kampüse doğru yola çıktım. Emre ile yine aynı otobüsteydik ama o beni fark etmedi. Hakkı var, dünkü insanla o sabahki insan pek birbirine benzemiyor. Sonrasında da pek çok arkadaşımın beni ilk bakışta tanımayacağını, hayatımın o günden itibaren tümüyle değişeceğini, kalbimin ne zelzeleler atlatacağını, örtümü ne çok seveceğimi, Müslümanlığın aslında ne anlama geldiğini, ödenecek bedelleri henüz bilmiyorum. İndik, önden yürüyorum. Görmüyor. Yanımdan gelip geçen kimse beni fark etmiyor. Çünkü örtü, örtüyor. Bakışlar üzerinizden çekiliyor. Dilâra olmadan evvel Müslüman olduğunuzu ilân eden bir bayrak dalgalanıyor. Sizden bir rüzgâr esiyor.

Ben Rabbimin kuluyum, diyor.

Sınıfa girip de yerime oturunca, benim ben olduğumu ilk şaşkınlıktan sonra anlayan arkadaşlarım ve tanımadığım pek çok kimse o gün hayretle yanıma geldi. NASIL YA!? dediler. Dedim ki:

 

devam edecek..

 

Share:FacebookX
Join the discussion