haham ve şeytan

haham ve şeytan

 

  1. Onların durumu şeytanın insana: “Kâfir ol” dediği zamanki durumu gibidir. Kâfir olunca: “Muhakkak ki ben senden urağan, çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım” der.
  2. Sonra ikisinin de akıbetleri orada ebedi olmak üzere ateşin içinde kalmalarıdır. Zulmedenlerin cezası işte budur. / Haşr Suresi

Vehb b. Münebbih’in Bu Husustaki Rivayeti

Vehb b. Münebbih de dedi ki: İsrailoğulları arasında âbid birisi vardı. Ça­ğının en çok ibadet edenlerindendi. Onun döneminde bir kız kardeşleri bulunan üç kardeş vardı. Bu kız kardeşleri bakire olup ondan başka da kız kardeşleri yoktu. Her üçünün de savaşa gitmeleri gerekti. Kız kardeşlerine kimin göz kulak olacağını bilemedikleri gibi, kimin yanında güvenip bırakacakla­rını, kime emanet edeceklerini de bilemediler. Nihayet kız kardeşlerini İsrailoğulları’nın o âbid kişisi yanında bırakmak üzere görüş birliğine vardılar. Ona İçten içe güven duyuyorlardı. O âbide gidip kız kardeşlerini yanında bırak­mak istediklerini söylediler, bunu kabul etmesini istediler. Böylelikle kız kardeşleri onun gözetimi altında ve onun yakınında kalacak, savaştan geri dönünceye kadar onu görüp gözetecekti. Âbid bunu kabul etmeyerek, onlar­dan ve kız kardeşlerinden Allah’a sığındı, Onların isteklerini kabul edinceye kadar ona ısrar edip durdular.

Nihayet şöyle dedi: Onu benim manastırımın karşısındaki bir eve yerleş­tirin. Onlar da kız kardeşlerini öyle bir eve yerleştirdiler, sonra onu bırakıp gittiler. Bir süre o âbidin komşusu olarak kaldı. Ona manastırından yemek götürüyor, bu yemeği manastırın kapısında bırakıyordu. Sonra kapısını kilitleyip manastırına çıkıyordu. Arkasından kıza evinden çıkıp kendisine koyduğu yemeği almasını söylüyordu. Şeytan yumuşak bir şekilde hayır iş­lemekte onu teşvik edip durdu. Kızın evinden gündüzün çıkmasının büyük bir iş olduğunu ona telkin ediyor ve birilerinin onu görüp de ona bağlanma ihtimalini hatırlatarak, korkutuyordu.

Bu şekilde bir süre devam etti. Daha sonra İblis ona gelerek hayır ve mü­kâfat şevkini arttırmaya çalıştı ve ona şöyle dedi: Bu kıza verdiğin yemeği ken­din götürüp onun evine bırakacak olursan, elbette ki bu senin alacağın ecir ve mükâfatı daha bir arttıracaktır. Bu telkinlerini sürdürüp durdu. Nihayet âbid, kıza götürdüğü yemeği alıp evine kadar bırakmaya başladı. Bu şekilde de bir süre devam etti. Sonra yine İblis ona geldi, onu hayra teşvik etti ve hayır işleme arzusunu harekete geçirerek dedi ki: Sen onunla konuşsan, onunla sohbet etsen de o da senin sohbetinle sıkıntısını giderse. Çünkü o çok ileri derecede yalnızlıktan sıkılmış bulunuyor. İblis bu husustaki telkinlerini sürdürüp durdu. Nihayet manastırının üst tarafından ona bakıp bir süre onunla konuşmaya başladı. Bundan sonra iblis yine ona gelerek dedi ki: Bu kızın yanına insen de manastırının kapısında oturup onunla konuşsan, o da kendi evinin kapısında oturup seninle konuşursa, bu onun için daha bir yal­nızlığını giderici olur. Bu husustaki telkinlerini sürdürdü, nihayet âbidin ma­nastırından inmesini, manastırının kapısında oturup o kızla konuşmasını, kı­zın da evinden çıkmasını sağladı. Bu şekilde bir süre konuşmaya devam et­tiler.

Daha sonra İblis ona gelerek, yaptığı bu davranışı dolayısıyla hayır ve mü­kafat alacağı arzusunu uyandırdı, teşviklerde bulunup dedi ki: Manastırının kapısından çıkıp da, evinin kapısına yakın bir yerde otursan, bu onun için daha bir teselli edici olur. Bunu da yaptırımcıya kadar bu telkinlerini sürdür­dü. Nihayet bir süre de böylece devam etti.

Arkasından yine İblis gelerek onu hayır işlemeye ve kıza karşı yaptığı bu tutumu dolayısıyla elde ettiği güzel sevapları telkine koyuldu ve ona şöyle dedi: Evinin kapısına yaklaşıp sen onunla o da evinden çıkmaksızın konuşsan, dedi. Abid bunu da yaptı. Manastırından iniyor, kızın evinin kapısında oturup onunla konuşuyordu. Bu şekilde bir süre devam ettikten sonra yine İblis ona gelerek şöyle dedi: Onunla birlikte eve girsen, onunla konuşsan, böylece de kimseye yüzünü göstermesine imkân sunmasan senin için daha güzel ve temiz olur.

Bu telkinlerini de sürdürdü ve nihayet eve de girdi. Bütün gün boyunca kızla konuşmaya başladı, akşam oldu mu manastırına çıkıp gidiyordu. Bun­dan sonra yine İblis ona geldi. Kızı ona güzel gösterip durdu, nihayet âbid eliyle baldırına vurdu, onu öptü. İblis kızı gözünde güzel göstermeye ve dav­ranışını ona hoş göstermeye devam edip durdu. Sonunda kız ile birlikte ol­du ve kız hamile kaldı, ondan bir çocuğu doğdu. İblis ona gelerek: Peki ya bu kızın kardeşleri gelip senden bir çocuğunun olduğunu görürlerse, sen ne yapacaksın? Senin rezil olmayacağından yahut onların seni rezil etmeyecek­lerinden emin değilim.

Git, onun oğlunu tut, kes ve göm. Şüphesiz ki kız, kar­deşlerinin kendisine yaptığım öğrenecekler korkusuyla senin bu yaptığını giz­leyecektir. Âbid bunu da yaptı.

Bu sefer ona şöyle dedi: Sen onun oğlunu öldürmüşken, ona yaptıkları­nı kardeşlerinden gizleyeceğini mi zannediyorsun? İyisi mi onun da boğazı­nı kes ve oğluyla beraber onu da göm.

İblis bu telkinlerini sürdürüp durdu. Nihayet o kızın da boğazını kesti ve oğluyla birlikte onu da çukura gömdü. Üzerine çok büyük bir kaya örttü ve dümdüz bir şekilde de toprakla kapattı. Manastırına çıkıp orada yine kendi­sini ibadete verdi. Bu hâliyle Allah’ın dilediği kadar bir süre kaldı.

Nihayet kızın kardeşleri savaştan geri döndü. Adamın yanına gelerek, kız-kardeşlerini sordular. Vefat haberini onlara bildirdi ve kıza Allah’tan rahmet­ler diledi, ağlayıp: O çok iyi bir kızdı. İşte bu da onun kabri, onu görün, de­di, Kardeşleri kabrine giderek, kabri başında ağladılar. Allah’tan ona rahmet­ler dilediler. Günlerce kabri başında durduktan sonra, yakınlarına geri dön­düler.

Geceleyin yataklarına çekilip uyuduklarında şeytan onlara bir yolcu su­retinde göründü. En büyüklerine başlayarak ona kız kardeşlerinin durumu­nu sordu. O da ona; âbidin sözlerini, ölmüş olduğunu ve âbidin o kıza rahmetler okuduğunu, kız  kardeşlerinin mezarını kendilerine nasıl gösterdiğini bildirdi. Şeytan bunların yalan olduğunu söyleyerek: Âbid kız kardeşiniz ile ilgili size doğruyu söylemedi. O kız kardeşinizi gebe bıraktı, ondan bir oğlu oldu.

Boğazını kesti, daha sonra da sizden korkarak kız kardeşinizin de bo­ğazını kesti. Ondan sonra bu kız kardeşinizi girenin sağ tarafında kalan ka­pının arkasına kazdığı bir çukura gömdü. Haydi gidip eve girin, girenin sa­ğında kalan tarafı bulun. Şüphesiz siz kız kardeşinizi ve oğlunu size söyledi­ğim şekilde orada göreceksiniz. Daha sonra yine ortancasının rüyasına gir­di, ona da aynı şeyleri söyledi. Sonra küçüklerine gitti, ona da aynı şeyleri söyledi.

Kardeşler uyandıklarında herkes gördüğü rüyadan hayret içerisinde uyan­mış oldu. Biri diğerine: Ben şaşılacak bir rüya gördüm deyip, birbirlerine ne­ler gördüklerini söylediler. En büyükleri: Bu karmakarışık, doğruyla ilgisi ol­mayan bir rüyadır. Bunu bırakın da işimize bakalım dedi. En küçükleri: Ben o yere gidip oraya bakmadan işime gitmeyeceğim, dedi. Nihayet hep birlik­te gittiler. Kız kardeşlerinin kaldığı eve girdiler, kapıyı açtılar. Rüyalarında ken­dilerine belirtilen yeri tesbit ettiler. Kız kardeşleri ile oğlunun kendilerine söy­lendiği şekilde boğazlarının kesilmiş olduğunu gördüler. Âbide durumu sordular, o da İblisin etkisi ile onlara yaptığı bu işin doğru olduğunu söyle­di. Kardeşler bunun üzerine o âbidi hükümdarlarına davet ettiler. Âbid manastırından indirilip asılmak üzere getirildi. İdam edecekleri ağaca onu ge­tirdiklerinde, şeytan ona gelip şöyle dedi: O kadın hakkında seni fitneye dü­şürüp sonunda seni o kadını gebe bırakacak noktaya getiren, onun ve oğ­lunun boğazını kesmeni telkin edenin ben olduğumu biliyorsun. Bugün bana itaat edecek ve seni yaratan Allah’ı inkâr edecek olursan, seni içinde bulunduğun bu halden kurtarırım. Nihayet âbid Allah’ı inkâr edip, kâfir ol­du. Kâfir olunca da bu sefer şeytan onu ve ona musallat olanları baş başa bıraktı, onlar da onu asıp idam ettiler. İşte şu; “Onların dununu şeytanın in­sana: Kâfir ol, dediği zamanki durumu gibidir. Kâfir olunca: Muhakkak ki ben senden uzağım. Çünkü ben alemlerin Rabbi olan Allah’tan korka­rım… Zulmedenlerin cezası budur” âyeti onun hakkında nazil olmuştur.

Mücahid dedi ki: Burada insandan kasıt, şeytanın kendilerini aldatması hu­susunda bütün insanlardır. Yüce Allah’ın; “İnsana kâfir ol dediği zaman1* buy­ruğu da şeytanın insanı: Ben kâfirim diyecek hale gelinceye kadar aldatma­sı demektir. Şeytanın: “Çünkü ben alemlerin Rabbi olan Allah’tan korka­rım” sözü ise bir gerçek değildir. O şeytanın insandan uzak olduğunu anlatmak maksadıyla kullandığı bir ifadedir.  “Sonra İkisinin” yani şeytanın ve o insanın da akıbetleri orada ebedi olmak üzere ateşin içinde kalmalarıdır” buyruğundaki: “Ebedi olmak üzere” buyruğu hâl olarak nasb edilmiştir.

İşte böyle. Şeytan çok sabırlıdır, yavaş yavaş ağır ağır kendi yoluna çeker, günah hâsıl olduktan sonra da insanı terk eder de yalnız bırakır ta ki onu dininden tümüyle döndürünceye kadar. Şimdi, hakikaten yaptığımız iş basit mi, bir dahi düşünelim ve Allah’tan korkalım. Boğulanların, yüzme bilenlerden olduğunu, âbid ile beraber yeniden hatırlayalım. Allah bizleri diniyle kuvvetli kılsın, kendimizi kandırmaktan, hakka girmekten ve Allah’ın hakkını çiğnemekten korusun.

Günahın, küçüğü yoktur. Çünkü her günahta küfre giden bir yol vardır. Allah’ın ‘’yapma’’ dediğinde nice hayır ve hikmetler vardır. Aştığımız her sınır bize zarar ziyan ve zillet olarak döner. İnsanları bırak, kalbine bak. Kapıyı kapat.

Allah’tan kork. Kendi hayrın için kork.

kaynak: El-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an– Haşr Suresi Tefsiri

https://islamiyontem.net/kitaplar/turkce%20tefsir/tefsirkulliyati/index.htm

Share:FacebookX
Join the discussion