eliyle, elini tutup da kuvvet arayan

eliyle, elini tutup da kuvvet arayan

deşilmiş, parça parça bölünmüş. etrafa kan sıçratan yaraya, kimse bakmak istemez.

yine de parçalanan el ve bacaklar fırlayınca ekrana, üzerimize bulaşmayan kanla, o film daha etkileyici olur. ağlanır, sevilir.

ne derler, reyting! tavan yapar. acı, izlenir. acı, dikkati kendisinde toplar. dünyadan bir anlığına insanı sıyırır. kim olduğunu, ne olduğunu unutturur. yalnızca parçalanan insanlara, akan kana, feryat edenlere rapt olunur. kısa süreli uyuşma, unutma. sonra hayata geri dönüş. bu gizli hazla beslenilir. ağladığını, korktuğunu, üzüldüğünü daha çok seyretmek ister. tekrar tekrar.

tam da bu yüzden filmlerde, dizilerde; muhtaç ve kimsesiz olana sahip çıkılır ve oradaki bencil insanlardan nefret edilir. kimsenin gerçekten el uzatmayışına deli olunur. böylece çekirdekler daha hızlı çitlenir. pencereler açılır, tülbentler geriye atılır. başlarına türlü imtihanlar gelen başrol oyuncuları için hafta boyu matem tutulur. en acıklı yerinde bittiyse, uykusu kaçar izleyenin.

tuhaf.

ekrandayken sevimli gelen hikâyeler, mahallesinde olunca pencereler kapanır. selâm soğuklaşır. ayıp olmasın diye yapılan lütuflar.. ve elbette sınırlarımıza aman girilmesin kaygısı. çünkü efendim, dünyanın derdini biz mi çözeceğiz, di mi ama? üzülme ve teselli ihtiyacımızı da dizilerle karşıladığımıza göre; bize ne yetimden öksüzden. bize ne ana babası yaşasa da kimsesiz yüzenden derin koylarda. bize ne, korkunca eliyle diğer elini tutup da kuvvet arayandan. değer mi gülüşlerimizi bölmeye? değer mi görüp de bilmeye. hem gücümüz yetmez zaten. kalbimiz desen ancak kendi evimize kadar.

yoksa.. inan dükkan senin..

koca ümmeti kalbine sığdıran, babası şehit olan yavrucak ağlayınca ”bizim oğlumuz olmak istemez misin?” deyiveren bir peygamber tanıyorum. siz hiç duymadınız mı? dizinin sesinden belki de.. içi titreyen bir peygamber tanıyorum. örfü, kaideyi, zulmü, yalanı aşan; dupduru seven ve saran. tuttuğu eli bırakmayan. hiçbir eli kendi kendisine teselliye mecbur bırakmayan. onun dizlerine başımı koyabilsem, diye bekleyen kaç yaralı vardır yer yüzünde? titreyen elleri ve ayakları. ağlamak için bile uygun yer gözleyen. bildiğim sayılar, bunu saymaya yetmiyor.

sizin aklınıza bunlar hiç geliyor mu?

gelmiyor mu?

benim içim öyle çok şeye aynı anda titreyip acıyor ki. onları susmaktan başka yolum kalmıyor.

eskiden olsa. bundan yüz yıllar önce. henüz lunapark görünce hâlâ sevinebildiğim yıllarda. sağa çekerek kolunuzdan. tane tane anlatmak isterdim. zannederdim ki doğru anlatırsam, duyacaklar. zannederdim ki kalpler kırlardan geniştir. oysa bildim ki insanlar seni perdelerini çekene, kapılarını örtene dek severler. sonrası hep unutulmak. üstelik kesilecek hiçbir ceza da yok.

çünkü o dizi sabaha dek izlenmez. insanın içi şişer. o kadar da değil.

haklısınız.

ben küçükken, gök gürleyince çok korkardım. yatağa oturur dizlerimi karnıma toplardım. şimşek çaktıkça oda aydınlanır sonra yeniden karanlığa gömülürdü. nefes almadan dururdum. sanki nefes alsam gök daha kuvvetli gürleyecekti. her yeni sesle korkuyla zıplar, kollarımla bacaklarıma sıkı sıkı sarılırdım. sımsıkı.

sonra birden, aklıma Allah geldi. dedim ki ”bunu Alla yapıyor Allah ne kadar güçlü şu ışığa bak sese bak sallanan cama bak ne kadar güçlü!”. birden ellerim gevşedi. artık tehlikede değil, güvendeydim. Allah çok güçlüydü ve ben Allah’ın kuluydum öyleyse beni korurdu. ben O’nundum. derken uyumuşum, hem de deliksiz. hem de nasıl emniyetli.

bir omuzda uyumak.

bir dizde uyumak.

bir kalpte uyumak.

tereddütsüz istemek.

istemeden bilinmek.

yeni bir bıçak edinmemek, inanınca.

elbette güzeldir, bilmiyorum. korkunu, yaranı gören ve bilen de çekinmiyor saplamaktan; hayretini tazeliyor her yeni inanmak; aksi nasıl, bilmiyorum. ayaklarımın altı tereddütle kaplı. bir yüze bakmak, gerçekten her zaman bakmak mı?

değil.

fakat o geceki hisle,  yıllarca uyudum. ne zaman ürpersem, gücüm azalsa o geceye dönüp kuvvet tazeledim. korkum dindi. tereddütler elendi. sakinledim.

elim, diğer elimi tutmakla meşhur. kalbim yer yüzündeki tüm kırlardan büyük. kim bilir belki de bu yüzden, bir kalbe sığmıyordur da hakikatte beni, yalnızca Rabbim seviyordur? 

belki de böyledir.. 

Share:FacebookX
Join the discussion