Yeniden Sorayım

Yeniden Sorayım

”İnsan, bir damla kan ve binbir endişe.”

Son zamanlarda sık sık düşündüğümse:

Birbirimizin pek az yönünü tanıyoruz. Birbirimizi tanımıyoruz. İyilik hâliyle iç içe geçen öyle çok kavram var ki. Birine tek bir hâliyle iyi veya kötü demek, ne güç. Diyeceksiniz k, birbirimize illâ bir şey mi demek zorundayız. Değiliz elbet. Ancak, hisler ve hükümler içimizden geçer durur. İster söyleyelim, ister susalım. Düşünürüz.

Baştan ayağa kötülükle dolu şu adamı, uzaktan, bir pencereden izlesek, bizi hayrete düşürecek bir iyilik yaptığını görsek.

İyiliğinden emin olduğumuz diğer adamı da hiç ummadığımız bir kötülükle memnun bulsak.

Şimdi bunlar birer düş mü? Hiç olmadı mı?

İşte, bakıp bakıp düşünüyorum. Başımı çevirip bir dahi. Yürürken ve dururken, yeniden. Kim bilir kaç kişiyiz? İnsan, her yeni koşulla yeni bir yüzüyle, bilmediği kendiliğiyle karşılaşmıyor mu? Yapılan hataların hepsi kastî ve planlı mı dersiniz? Bana sorarsanız, insan, o koşulla kim olacağını kendisi de bilmiyor. ”Tahmin ediyorsun, öyleyse yanılacaksın.” diyor Ayşe Sevim, mıh gibi aklımdadır bu dize yıllar yılı. Emin olduğumuz, tahmin ettiğimiz, var saydığımız nice ‘şey’ aslında zaten yoktular. Yine de hayretten madalyalar taktık birbirimizin boynuna. Kendimizde mevcut olduğuna inandığımız erdemler ve kuvvet; sınanmaya kalkınca buhar olur. Sizin hiç olmadı mı? Benim oldu.

Elimizi uzatınca un ufak olan dağlar, belki de zaten düştüler. Öyleyse neye inanalım hemşire, derseniz;

bilmem.

Bütün bunlar, beni karamsar ve ürkek kılmıyor hayır. Kavgasız kılıyor. Vadiler dolusunca bir kabul göğsümün üzerinde. İçim kaç yayla miktarınca genişledi geçen son yüz yılda, ölçemem. Üstelik insan ömründeki birkaç yılın, bazen yüzlerce yıla tekabül ettiğini de bilimsel verilerle açıklayamam. Üstelik ne açıklamak ne ikna etmek de pek mühim değil. Fakat ninelerle ve dedelerle sohbete neden doyamıyorum; neden en çok kabirleri seviyorum, belki biraz anlarsınız. Bir damla.

İnsan, sakince yürürken, göz göze geldiği tabiatla meşk ederken, gördüklerini; dirseğiyle sağındakini solundakini dürtüp göstermeye çalışsa, bu paylaşmak değil, nezaketsizlik olur. Sizi dürtmek için konuşmuyorum. Yürüyorum.

Herkes aslında iyidir, kötü kimse yoktur, dediğimi düşündüyseniz, özür dilerim. ”Ben geçerdim kaşık bala gömülüyor gibi ağır/ Bir çocuğa bir rüya damlıyor gibi hafif/ Hayır, anlatamadım.” Yani, hayır onu demek istemedim. Aksine, bazıları vardır ki tüm hakikatiyle kötüdür. -Bunu çok zor kabul ettim ama ettim.- Tercihen, şuurla, bütün bencilliğiyle; dümdüz kötüdür. Eylemleri, fikirleri, kendini aklayışı başka bir başlıktan okunamaz; daima kurbandır, daima haklı, muhtaç ve fakat kibirli.. Onların yüzü, bir tanedir. Göz göze gelmek istemeyiz ancak geliriz.

Kim bilir, bazen aynada da..

Oysa anlatmaya çalıştığım insanlar, fark edilmez. Göz göze gelmişsiniz gelmemişsiniz, önemi yoktur. Gözleri ne renktir, hiç fark etmemişsinizdir. Tuhaf bir huyları var mıdır, korkuları; onları en çok ne sevindirir, bilmezsiniz. Önemli de değildir. İçinde kaç renk, kaç bahar; hayır muhtemelen güz bulunur, önemsizdir.

Şu bahçede yürüyen, her akşam kapıyı anahtarla açan. Ama her akşam ki bunu da zile basarken hiç düşünmediniz.

Az evvel homurdanarak kızdığımız kadın, en son nerede ağladı, ne için?

Kasiyer, bekçi, bakkal, öğretmen, anne, şoför, kasap, manav; şu yara bandı satan dede. Acaba derdi ne?

Oysa ne kolay, dünya yalnızca bizim etrafımızda dönüyor gibi, hızlıca yürümek. Şöyle iyice paylayıp had bildirmek. Herkesin haklı olduğu, hayır, haklı olduğuna inandığı bir yön var. Tam orada bağırmaya başlıyor. Elleri belindeyken, insana ne de  az benziyor. Orada durmak istemiyorum.

Yürüyeyim.

İnsanların içlerindeki odaları, her akşam askıya bıraktıkları yüzleri, omuzlarını eskiten yükleri düşünürken; kime nasıl kızayım. Niye kızayım. İyisi mi, usul usul yeniden sorayım:

-Affedersiniz. Sizin için ne yapabilirim? 

(  https://www.youtube.com/watch?v=CReWBWXMyK4

dinlerken yazdım )

Share:FacebookX
Join the discussion

3 comments
  • Dilara Hanım neden bu kadar derin ve bir o kadar hoş bu yazılarınız doğrusu ben bayılıyorum.
    Size bir sorum var : Kabullenmek , teslimiyet midir ? Kabullenmek yani her şeyi olduğu kabul etmek nasıl olur ?
    Selametle …