Odamı yeniledik, kefeni ise hâlâ alamadım. İşte yaşamak; böyle kaptırıp gittiğimiz. Kefen paramla sallanan sandalye aldım, artık ölürsem onunla giderim? Son damlasına kadar tadına varmayı istemek dünyanın ancak bu tadın cennet yolunu bıçak gibi kesmesi. İstemeklerin tükenmezliğiyle yorulurken, faturayı hep başka yere kesmenin kolaylığı.. Çünkü ödemek, kesmekten hep daha zordur.
Bu sabah yine, yeniden uyandım. Tazelenmiş bir yerdeyim ve her şey zevkime göre. Neden içimde bir coşku seli yok, nerede uyuyor, ortalıkta yok çok zamandır zıplayıp duran birileri. Eşyaya dokunmak yeniden kurmak hüzünlü bir türkü oluveriyor içimde. Toz bezi ve temizlik spreyi ile ne kadar üzülünebilirse o kadar üzülmek durup dururken.
Aylardır içerideki odada çalışıyorum, koltuğun sağ köşesinde tünemiş belki yüzlerce online dersi yaptım. Arada bir perdeyi araladım, canım sıkılınca bir mum yaktım. Belim ağrıyınca kalkmadım belim hep ağrıyor. Dün akşam koltuğa, masaya, lambaya, pencereye teşekkür ettim. Eskisi kadar sık görüşmeyeceğiz, bana hizmet ettiniz, yardım ettiniz; çok teşekkür ederim. Masanın yüzeyini, koltuğun kenarını sıvazladım. Dokunduğum yerler sırtlarıydı benim için. İnsan veda ederken bir sırtı sıvazlamak ister. Hoşçakal, der böylece. Üzgünüm ama şimdi gitme vakti demenin bir yolu da sağ elimizi karşımızdakinin sırtına koyup elimizin usulca ”buraya kadar” demesine izin vermektir.
Üzerinde deliliğin sırıtmadığı biriyim. Üzülerek görüyorum yavaş yavaş deliliğim duruluyor. Kimsenin görünce saklayacağı bir çomağı da kalmadı. Giderek uzaktan, kenardan, üçüncü bir göz olarak seyrediyorum dünyayı. Bir filmi seyreder gibi bakıyorum olanlara. Üstelik acaba buradan sonra ne olacak, diye merak da etmiyorum. Şimdi de beni kederli zannedeceksiniz, değilim. Sakinim, tuhaf bir sakinlik bu. Gerçekten, suyun durulması, dibinin gözükmesi, serin bir yürüyüş.
Bu sabah uyandım, yatağım rahat, annem en çok bundan korkuyordu. Rahat olmamasından. Bense rahatlıktan korkuyorum. Korku, acayip bir duygu. Anneler ve çocuklarının korktukları şeyler asla aynı değil. Bunu sonra konuşalım. Paraşütle atlamaktan değil de inanmaktan korkarım. İnanınca, zor. Evet ne dediğimi biliyorum.
Kalktım, güzel bir abdest aldım. İlk seçtiğim kıyafetleri bugünkü ruhuma uygun bulmadım. Biraz daha düşündüm geriye çekilip. Şu olur, bugün çiçekli giy. Aynaya baktım, her gün büyümekten yorulmayan bir yüz. Kendimize dönüşmek için mecbur olduğumuz değişimin kaçınılmazlığı, her sabah, yeniden. Biraz bakım bir iki dokunuşla daha güzel olmanın mutluluğu. Güzellik, ne güzel şey. Misafirlik patiklerimi giydim, çorabımı bile üstüme uygun seçerim, çünkü neden seçmeyeyim. Hanımların misafirlik patikleri, terlikleri olur, bunu sonra da konuşmayalım. Böyledir, deyip kabul edelim.
Bugün misafirliğe gitmiyorum. Kendim için, namazdaki hâlim için hazırlandığım sabahlardan bir sabah. Seçtiğim örtüyü iki kez değiştirdim. Her zaman bu kadar uzun boylu değil elbette hazırlık. Daha güzel olmak istemek bazen. ”Daha” meselesi de ne tehlikeli. Biz buna değeriz falan filan.. Evet, falan ve filan dedim; ne dediğimi biliyorum.
Nisanın on yedisi oldu, hava serin, yağmur var, kiremitler ıslak ve böylece daha koyu turuncu. Camları yeni sildim, şimdi gök de yağmur da kiremitler de daha güzel. Camları silmek lazım, daha güzel olması için geri kalan her şeyin.
Neler olacağını, neyi göreceğimi bilmesem de gösterinin hatırı için usanmadan camlarımı siliyorum.