SORU: Çok yetersiz olduğumu düşünüyorum çoğu konuda… Kendimi nasıl telkin edebilirim bu düşüncelerin gelmemesi için? Özgüvenim çok düşük. İnsanız mutlaka birileri tarafından beğenilmek istemez miyiz? Sadece dış görünüş olarak değil ama bir şekilde sevilmek ister insan. Ben beni sevene hiç rastlamadım. Acaba diyorum hiç mi güzel bir tarafım yok, bunun üzüntüsünü hissediyorum. Nasıl düşünmeliyim? Umarım güzel ifade edebilmişimdir kendimi.
-Aileniz ile iletişiminiz nasıl?
–Fazla iyi değil ama bu benden kaynaklı değil.
-Kaynak mühim değil. Anne babanızla sağlıklı bir iletişiminiz var mı? Onların size değer verdiğine inanıyor musunuz? Ailenize güveniyor onların sevgisini tümüyle hissediyor musunuz?
–Sadece ablamın ve annemin sevgisini hissediyorum.
-Anlıyorum. Babanıza karşı hissiniz nedir? Lütfen olabildiğince açık ifade etmeye gayret edin. Zaten olay değil duygunuzu soruyorum.
-Huy olarak fazla iyi biri değil maalesef. İdare edilmesi gereken biri. Ben de idare ediyorum. Duygumu tam olarak ifade edecek olursam aileme güvenemiyorum. Babamı pek sevmem ve hoşgörülü bir ailem yok. Zor bir dönemden geçtiğimde bile abim bana ”Millet kariyer yapıyor, kardeşimin durumuna bak” gibi küçümsemelerde bulunuyor. Annem de yaşantısından dolayı sert biri ufak takıntılar gibi gelir ona çoğu şey onunla konuşamam fazla. Bir tek küçük ablam bana dost gibi . Onu çok seviyorum, o da evlendi ama.
-Ailenize güven duymamak nasıl hissettiriyor yaşamın içinde?
-Yalnız hissediyorum.
-Sizce aileniz sizi her şeyinizle sevip beğeniyor mu? Onların ilgisini hisseder misiniz?
–Hayır. İlla ki bir şeyleri başarmam gerekiyor sevmeleri için. Babam geçen seneye kadar en ufak bir durumda işe yaramaz diye açık açık dile getirirdi zaten. Annem de gayret etmemi söyler çoğu zaman.
-Yani sizi koşulsuzca, sadece siz olduğunuz için sevmiyorlar? Doğru mu anlıyorum? Veya sizin hissettiğiniz bu.
–Evet böyle hissediyorum.
-Öncelikle bu konu çok uzun bir konu. Ayrıca yalnızca sizi dinledim, o da tümüyle değil. Ancak ailenizi tanımıyorum. Sadece anlattıklarınız üzerinden sizi anlıyorum. İçinde bulunduğunuz durumdan dolayı kısa ve çözümleyici cevaplar olsun istiyorsunuz. Yani kilitli kapılar var. Ben size anahtarlar vereyim, siz de onları kullanıp kapıları tak diye açın. Sonunda açılmış olsun. Çünkü belli ki uzun süredir aynı yerde kilitli kalmaktan ruhunuz, kalbiniz çok yorulmuş, bunalmış.
Bir taraftan da sizi çok takdir ediyorum. Çünkü bu durumun içinde kalmayı tercih etmiyorsunuz. Mesela hiçbir şey yapmayıp kendinizi kurban ilan edip benim hayatım zaten çok kötü durumda, deyip sadece ağlamayı tercih etmek de bir yoldur. Ama siz sadece bunu yapmıyorsunuz. Bulunduğunuz durumu aslında değiştirmek istiyorsunuz. Bu da takdir edilesi bir şey. Fakat olduğunuz yaşa gelene kadar bir değil, birçok kapı üzerinize kilitlenmiş. Böyle tarif edeyim ben. Bazen kendi ellerinizde, bazen aileniz tarafından. Bunların açılması zaman ve aşama ister. Bir yol izlemeniz gerekiyor.
Şöyle ki biz ne kadar alakasız olduğunu düşünsek de sorunlarımızın bugünkü insanlarla olduğunu zannetsek de veya bir çok problemi kendi kişiliğimizde yer yer arasak da; bebeklikten, hatta anne karnından itibaren ailemizle birlikte geçirdiğimiz süreçler ileride kendimizle olan ilişkimizi yüzde yüz olarak etkiler. Bir çocuğun anne babası olmayabilir. Ama dedesiyle yahut babaannesiyle veya komşu bir kadınla, çok yabancı birisiyle; hiç fark etmez ama herhangi bir insanla, o sevgi bağını kurmuşsa küçükken; sevgi bağından kastım, koşulsuzca sevildiğini hissettiyse sonrasında kendini ispatlamak üzere değil kendi olarak yaşamak üzere bir hayat geçirir.
Ama eğer çocuk sevgiyi ailesinden, yani en güvendiği varlıklardan çok küçükken koşullarla alabilmişse; uslu çocuk olduğunda, çalışkan olduğunda, ağlamadığında, evde kalması gerektiğinde… yani aile bir şekilde sevgi koşullara bağladığında, bilinçli ya da bilinçsiz olarak, çocuk beyni koşulsuzca sevilemediğini, sevilemeyeceğini, buna lâyık olmadığına ikna olur ve bir inanç edinir: Ben belli koşullar gerçekleşmedikçe, sadece kendim olduğum için sevilmeye lâyık bir varlık değilim.
Bilinçaltımız, çok akıllıca hareket etmez. Şöyle ki bilinçaltına gördüğümüz ve işittiğimiz, maruz kaldığımız her şey, şahit olduğumuz olaylar kaydolur. Bütün bunlar orada biriktikten sonra ilerleyen yaşlarımızda bizde davranış ve duygular olarak ortaya çıkar. Mesela anlamlandıramadığımız şekilde bazı küçük şeyler çok sinirlerimizi bozuyor olabilir. Bunun neden olduğunu açıklayamayız ama mutlaka geçmişte onunla ilgili bir olay ya yaşamışızdır ya şahit olmuşuzdur. Ama hatırlamıyoruzdur bile, yani belki iki, üç yaşındaykendir. Fakat o durum bizde hâlâ gerginliğe sebep olur bugün.
Misal birisi çocuklara karşı çok tahammülsüzdür. Hemen şiddete başvurmak ister. Aşırı derecede gerilir çocuklar hata yaptığında. Bunun şuan ki çocuğun yaramaz olmasıyla ilgili olduğunu zanneder. Halbuki muhtemelen kendi çocukluğunda ona tahammül edilmemiştir. Ya da kardeşine hiç tahammül edilmemiştir. (Bütün durumlar için genellemiyorum. Elbette bazen gerçekten bir çocuğa kızabiliriz, bu da insani bir durum.) Dolayısıyla yanındaki çocuğa tahammül ettiğinde sanki o geçmişteki çocuğa haksızlık yapıldığını hisseder bilinçaltı. Şuan ki çocuğa hınçla yaklaşır. Bunu ona yaptıran bilinçaltındaki parçalardır. Şuan ki bilinç düzeyinde olan durumu değil.
İnsan ruhunda güvenli bağlanma dediğimiz bir olay var. Bu 0-2 yaşta gerçekleşen, 6-7 yaşa kadar yine sürdürülen, diyelim 6-7 yaşa kadar bu gerçekleşmedi. Ergenliğe kadar yine yakalanmasına dair fırsat olan bir bağlanmadır. Nedir bu? Konuşmanın en başında bahsettiğim anneyle, babayla, ya da herhangi bir insanla, kim olduğu hiç önemli değil. Çocuğun herhangi bir insanla güvenli bir ilişki kurması, çocuğun bu kişinin onu terk etmeyeceğinden emin olması, bu tek bir kişinin onu çok sevdiğinden emin olması ve bu sevginin koşullu bir sevgi olmaması, güvenli bağlanmadır. Çocuk bunu herhangi bir yetişkinle sağlarsa bakın anne babası olmasına bile gerek yok. Herhangi bir yetişkinle sağlarsa öz benliği oluşur.
Ne demek bu? Kendisine karşı daha saygılı, kendi değerinin daha farkında bir bilinç oluşur insanda. Dolayısıyla kendi değerini, güzelliğini ve sevilmesini birilerinin onayına bağlamaz. Yani onaylanma ihtiyacı hissetmez. Ama eğer kişide bu güvenli bağlanma dediğimiz gerçekleşmemişse, kişinin sevile bilirliğine dair sürekli onaylanma ihtiyacı olur içinde. Burada anne baba illa çok kötüdür de demiyorum. İyi insanlar olabilirler ama doğru iletişimin kurulup kurulmamasından bahsediyorum.
Mesela Rasulullah aleyhisselatu vesselamdan bahsedelim. Babasını doğmadan kaybetmiştir. Annesini de daha bebekken kaybetmiştir. Buna rağmen karakterinin kuvvetli bir karakter olduğunu görürüz. Sebebi, dedesiyle birlikte yaşadığı dönem içinde dedesi onu meclislere götürmüştür. Büyük insanların oturduğu koltuklara oturtmuştur. Çocuk yaşına rağmen onunla birçok konuda istişare etmiştir. Yani değer vermiş, sözünü dinlemiş, onunla konuşurken dikkatini ona vermiş, onu bir birey olarak yetiştirmiş. Yani muhatab almıştır. Keza amcasıyla birlikte yaşarken de değer gördüğünü görüyoruz.
Hz. Musa anne ve babasından ayrı büyümüştür, aslında çok kopuk ve travmatik olaylardan geçmiştir. Ama o da Firavun’un sarayındayken değer görmüştür. Firavun’un hanımı Asiye, Hz. Musa’yı çok sevmiştir. Hz. Musa hem savaşmayı bilen, hem konuşmayı bilen, haksızlığa dur diyebilen özgüvenli bir insan olmuştur. Yine burada onun birey olarak önemsendiğini, fikirlerinin dinlenildiğini, bu şekilde yetiştirildiğini görüyoruz. Hz. Yusuf henüz çocuk yaştayken kuyuya atılıyor ve ailesinden ayrı kalıyor. Annesi o çok küçükken vefat ediyor diye hatırlıyorum. Fakat babasıyla çok güzel bir ilişkisi var, kuyuya atıldığı yaşa kadar. Sonrasında çok zor, yalnız günler geçirse de, o güvenli bağlanmayı sağlamış olduğu için karakterini kaybetmiyor. Ve başına gelen bütün felaketlere, kötülüklere, aşağılanmalara rağmen değersiz birisi olduğunu düşünmüyor. Çok üzüldüğü, yalnız hissettiği oluyor ama ağabeylerim neden beni sevmedi, demek ki sevgiye lâyık değilim, diye düşünmüyor. Sadece kötülüğü anlayamıyor.
Ama meselâ Hz. Bilal köledir. Ona kim değer vermiş? Nasıl olmuş da o kendisine inanmış bir duruş edinmiş de işkencelere rağmen İslam’ı tercih edebilmiş? Karar verebilmek, zorluğa rağmen seçim yapabilmek, şahsiyet ister. Bilal’e bu şahsiyeti hangi sevgi vermiş? Demek ki bazen onu bize hiçbir insan vermemiş olsa bile, insanda kendini inşa etme potansiyeli vardır. Çünkü, insana ilk değer veren Allah’tır.
Bütün bunları neden söylüyorum? Mesele şu an ne olduğu, sizinle kimin ilgilendiği, ilgilenmediği, birilerinin sırtını dönüp dönmediği değil. Mesele sizin kendinize değer verip vermediğiniz. Sizce siz değerli birisi misiniz? Sizce siz sevilmeye değer biri misiniz? Mesela bir hata yaptığınızda kendinize karşı nasıl konuşuyorsunuz? Ya nasıl yaptın bunu yine aptal, gibi mi? Yoksa herkes bunu yapabilir tamam toparlayabiliriz, gibi mi? Mesela etrafınızda biri hata yaptığında mı daha anlayışlısınız? Yani ailenizin sergilediği rahatsız edici davranışları siz de kendinize karşı uyguluyor olabilir misiniz? Acaba siz kendinizin değerli bir insan olduğuna inanıyor musunuz? Eğer siz buna inanmıyorsanız, insan kendini yansıtan bir varlıktır. Sizin duruşunuzda, ben aslında o kadar da değerli biri değilim hissiyatı varsa, bunu yaydığınızda insanlar da bunun böyle olduğuna inanırlar. Sizin duruşunuzda; ben çok kolay vazgeçilebilen birisiyim, varsa insanlar da sizin vazgeçilebilir biri olduğunuza inanırlar.
Burada mesele şuan insanlarla ilişkinizi nasıl düzeltebileceğiniz değil. Ve bu hemen olabilecek bir şey değil. Aslında ilk yapmanız gereken, kendinizle olan ilişkinizi düzeltmeniz. Önce kendinize gerçekten değer verdiğinizi hissetmeniz. Ama bu esasen çok uzun bir yolculuk ve aslına bakılırsa bence terapiyle olması gereken bir şey. Yani burada da kısmen yaptığımız bu, ama ben bir uzman değilim.
Size tavsiyem, kitap ismi de verebilirim bununla ilgili. Bu süreç içinde yanınızda olmaya da gayret ederim. Tavsiyem, çocukluğunuzla ilgili, bu güvenli bağlanma ile ilgili kendinize değer verme noktasında nasıl yaklaşmanız gerektiği ile ilgili psikolojik kitapları sindirerek, acele etmeden okumak ve düşünmek. Öncelikle vaziyetinizin ne olduğunu fark etmeniz lazım.
Mesela aşağılanmaya maruz kalmak, etrafınızdaki insanların cümleleri… bunlar hep sizin bilinçaltınızı olumsuz etkileyen şeyler, şu ana kadar. Sizin kendinizi öyle sağlamlaştırmanız lazım ki, kendinize o kadar değer vermeniz lazım ki, dışarıdan gelen bir aşağılanma, bir hakarete karşı şunu düşünebilin. Bunu söyleyen kişi, kendisi öyle düşündüğü için öyle söylüyor. Ama birisi öyle düşündüğünde, ben öyle olmuyorum. Birisi benim sarışın olduğumu söylüyor diye ben sarışın olmam ki. Veya gerçekten bir şeyleri beceremiyor olabilirim. Bu yine beni beceriksiz yapmaz. Mutlaka başarabildiğim şeyler de vardır. İnsanların yargılarına göre kendimi yargılamamayı öğrenmem lazım. Bu çok zor ve uzun bir yol olsa da yürüyeceğim. Bir cevapla, bir mesajla, bir kitapla, bir saatte olabilecek bir şey değil. Neden? Kaç yaşındasınız bilmiyorum. Diyelim 20 yaşındasınız. 20 yıldır yerleşmiş bir algıyı iki günde değiştiremezsiniz. Ama Allah’ın izniyle değiştirebilirsiniz. İnanın bana, kendisini bütün göçüklerin altında bırakan biri olarak, şimdi çıktığım yamaçtan söylüyorum bütün bunları. Burası çok güzel, lütfen gelin.
İnsanların değerinizi belirlemesine izin vermeyin. Gün gelir kendinizden daha çok inandığınız, sevdiğiniz birisi kalbinizi ezip geçebilir, olmadık hakaretler edebilir size. O zaman üzülmesi gereken siz değilsiniz. Üzülmesi gereken, bütün o kötü sözleri söyleyen kişidir. Çünkü her kim ki iyidir, kötülüğü de iyilikle savar. Diyelim siz gerçekten kötü bir insansınız, bunu sizi ezerek, rencide ederek hırpalayarak söyleyen kişi mi iyi? Kalbinizi parçalamakta hiç tereddüt etmeyen insanları aklamak için kendinizi ezip geçmeyi bırakın. İyilik böyle bir şey değil, sevmek bu değil.
Bunun için aralıksız olarak gerçekten bu hususla ilgili niyet edip kendinizi tamir etmeye yönelmeniz gerekiyor. Bunu bir taraftan psikolojik kitaplarla ve destekle yaparken, bir taraftan da Kur’an’ı Kerim’in tefsirine çalışarak yapmanızda çok büyük hayır var. İkisini birleştirdiğinizde, ruhunuzun inanılmaz derecede iyileşmeye başladığını göreceksiniz. Bu durumda dünyadan tat alacaksınız Allah’ın izniyle. Dünyadan tat almaya başladığınızda ise insanların ne söylediği artık sizin için önemli olmayacak. Bizi hırpalayan, başımıza gelenlerden çok, insanların onlarla ilgili yaptığı yorumlardır çünkü. Siz bu yorumları dışarıda bırakabildiğinizde, kendinize ulaşabildiğinizde, o zaman Allah’a da ulaşmış olacaksınız inşallah. Allah’ın size ne kadar değer vermiş olduğunu görmüş olacaksınız. Ama tekrar söylüyorum. Bu gerçekten emek isteyen ve gayret isteyen bir yolculuk. Sizin sorununuz neden birisi beni seçmiyor değil. Sizin sorununuz, kendinize değer vermiyor oluşunuz.
-Gerçekten bu böyle… Ben geçmişte dışarı yansıttığım imajı nasıl değiştirebilirim ki artık beni vazgeçilebilir olarak gören gördü ama. Bundan sonra değiştirsem de onların gözünde değişmez sanırım.
-Onların neyi gördüğü değil. Sizin kendinizde neyi gördüğünüz çok kıymetli. Eğer siz kendinizi değerli görürseniz, daha doğrusu şöyle söyleyeyim: Siz zaten çok değerlisiniz. Eğer mevcutta sahip olduğunuz değeri artık fark edebilirseniz, kendinize lâyık olduğunuz değeri vermeye başlarsanız, o zaman parlayacaksınız. Üzerinize toz bulutunu bırakan, aslında farkında olmadan, kendinizsiniz. Bu toz bulutunu dağıttığınız zaman parlamaya başlayacaksınız. Işığı da kör olmayan herkes görür.
-Çok teşekkür ederim ☺
-Rica ederim. Ve bilmelisiniz ki eğer siz kendinizdeki tamamlanmışlık hissine ulaşamazsanız, kendinize gerçekten değer vermezseniz, yani olan değerinizi görmezseniz, kendinizle iyi ilişki kurmazsanız, birisiyle evlenseniz de birisi sizi beğense de bu mutlu olmaya yetmeyecek. Çünkü evliliklerde de sorunlar çıkabilir. Karşınızdaki insan da sizi incitebilir. Her şey harika olsa bile bazen yaptığı küçücük şeyle komplekse kapılabilirsiniz. Veya çocuklarınızla sağlıklı bir ilişki kurmanız çok zor olur. Yani birinin sizi beğenmesi, evlenmek, bunlar kalbinizdeki boşluğu kapatmaya yetmez. Onu kapatmak için sizin harekete geçmeniz gerekiyor.
Bu da dediğim gibi uzun bir yolculuk. Çünkü ömrünüzün bu noktasına kadar bilinçaltınızda aksi yönde bir inanç vardı. Değersiz olduğunuz, ancak belirli koşullarla sevilebilir olduğunuz. Şimdi bunu değiştirmek için sabırla yürümeniz gerekecek. Siz kimsiniz, ne seversiniz…bunları tanımak bilmek. Mümkünse dediğim gibi bence kesinlikle bir terapi görmek, yani psikolojik destek almak; kişisel gelişim kitaplarından bahsetmiyorum kesinlikle: ”Kendini sev, kendini sev, kendini sev.” Bunun üzerine yazılan ve içinde çok da önemli bilgiler bulunmayan kitaplardan bahsetmiyorum. Ancak gerçek doktorların, uzmanların yazdığı, psikolojik anlamda faydası olacak olan, farkındalığınızı artıracak kitaplar okumanızı çok tavsiye ederim. Bu süreçte yine sorularınız olursa ben de elimden geldiğinde yardım etmeye gayret ederim.
Unutmayın, mutluluğunuz birinin sizi beğenmesine bağlı değil. Biriyle birlikte olmaya ve evlenmeye de bağlı değil. Anne baba olmaya da bağlı değil. Mutluluğunuz kendinizi olduğunuz gibi kabul edip Allah’ın razı olacağı şekilde bir hayat geçirmeye bağlı. Mutluluğun başka bir formülü yok. Ki zaten mutluluğun ne olup olmadığı ile ilgili de bir yazı yazmıştım. (Pazarlanan Mutluluk) Onu da okursanız belki bir faydası olur mutluluğa dair bakış açınızda.
Anne-babam, arkadaşlarım, komşularım koca dünya sen bir hiçsin dese, Allah demiyorsa; ben bir hiç değilimdir. Yine koca dünya bana büyük insansın dese; Allah, bir değerin yok, dese; değersizim demektir. Fakat Rabbimiz böyle bir şey söylemez. Der ki: Kendine inan, kalbine sahip çık, sen meleklerden üstün olacak cevhere sahip olansın. Âdemsin. O zaman insanın kendiyle barışmamak için bahanesi kalmıyor. Size kimse uzatmadıysa bile siz kendinize o dost elini uzatmak zorundasınız. Kendinizle dost olmadan, Rabbinizle de olamayacaksınız. Rabbiniz ile dost olmazsanız, kalbinizin sahibinden uzak olursanız daima bir iç huzursuzluğu ile yaşayıp gideceksiniz. Bazen kendinizi mutlu zannedeceksiniz ama geçici uyuşturmalar olacak bunlar. Gerçekten huzurlu olmanın yolu yalnızca buradan geçer. Kendini bilmek, böylece Rabbini bilmek.
-Tavsiye kitapları ”Tavsiyeler” bölümüne ekleyeceğim. Tefsir metinleri pdf olarak sitede mevcut.
*Kendini hırpalayan, her işin suçlusu olarak kendisini ilân eden, o küçük kalbini büyütemeyen, nice savaşın ortasında kalan.. Vaktiyle yuvarlak bir halı ortasında çocuk yaşında herkesin içinde ”sevilmeye layık olmadığı” ilan edilmiş bir çocuğun, kendisini gerçekten kabul edip sevmesi, 18 yılını aldı. Şimdi 26 yaşında açtığı pencereden, size sesleniyor o çocuk:
Ne olur, kalbinize sahip çıkın! Onun kadrini bilmeyen kim varsa da beri durun. Onun kadrini bir bilen var. Tanışın: Rabbiniz sizi, henüz var olmamışken sevdi!
Bazı cümleler şifâdır.
Öyle seviniyorum ki bir kalbe dokunduğum zaman ? Hamdu senâ.
Keşke uzman bir doktora gidebilme imkânım olsaydı, çok isterdim. Ama bu durum içinde bulunduğum bataklıktan kurtulmamin tek yolu değil, inanıyorum bir gün biz de başaracağız biiznillah, biz de kendinmize deger verip , içimizdeki çocuğu yani benliğimizi seveceğiz. Siz iyi ki varsınız Dilâra ablacım ♡
Not: Başka bir dünya mümkün | Prof. Dr. Ali Bayramoğlu (tavsiye kitap)
Ben de size uzman doktor yerine şimdilik bir seçenek sunayım 🙂 —>> Yusuf Suresi Tefsiri tamamını takip edip bitirmenizi temenni ederim, dikkatlice sindirerek.
Allah razı olsun, ilacımı sabah öğle akşam almayı unutmayacağım inşaallah. Çok teşekkür ederim değerli dîlara hanım ablacım ♡