Hasta olunca yaptığım ilk şey, hasta olmamışım gibi yapmaktır. Eğer ‘hastayım’ diyecek kadar hastaysam Allah etrafımdaki insanların yar ve yardımcısı olsun. İnsanın ağrısı varken sekînet ve yumuşaklık içinde olabilmesi ne büyük erdem. Çoğu zaman yakalayamam. Daha ziyade ”aman bana kimse ilişmesin” şeklinde sirayet eden ruhumla yalnız kalmak, dokunulmamak, bir tavsiye duymamak isterim.
Hasta değilmiş gibi yapınca beynimi kandırıyorum da o ikna olunca bedenim bir şekilde daha hızlı toparlıyor gibi. Ancak bazen beynime 300 saatlik ikna senası da yapsam -mış gibi yapamayacağım zamanlar oluyor. Hasta oluyorum. İşte böyle günlerde, olağan günlerde hızla yaptığım her işe ne kadar az şükrettiğimi düşünüyorum. Yataktan hoop diye kalkabilmek. Üstünü başını rahatça giyip çıkarabilmek. Abdest alabilmek, secdeye gidebilmek kolayca. Bunların her biri aslında ne kadar zor, kolayca yaparken hiç aklıma gelmiyor.
Boynumun sol tarafı omzuma doğru tutuldu. Yataktan çıkabilmem 25 dakikamı aldı. Bir yorganı kaldırmak ne kadar zor olabilir’i de daha önce düşünmemişim. Allah’tan yün değildi. Öyle olsa 35 saat mi uğraşırdım, bilemiyorum. Genel olarak hızlı iş yaparım. Fakat o sabah giyinmem de 20 dakikamı aldı. Bir etek bir kazak bir örtü ne kadar sürebilir’i de pek düşünmemişim. Bir de omuzdaki bir kasın bedenin tümünü etkileyebileceğini. Sonuçta ağrım tek bir bölgede ama bütün hareketimi kısıtladı. Tabii yokmuş gibi yapma kraliçesi olarak o hâlimle yola da çıktım. Ama bu sefer tutmadı. Ağrı geçmedi, yayıldı. Belime derken bacaklarıma kadar indi. Bir ara oturduğum yerde ağlayacaktım ama tuttum kendimi. Kendime buradan bi 100 puan. Gün boyu bedenim 100 kabanım 100 kafam 100 kiloydu. Böylece üzerimde 300 kiloyla gezdim. Hayat çok zordu. Yeni tanıştığım insanlara ilk kez gülemedim ve hepsine ”Ben aslında böyle biri değilim” diyebildim. Solumda kalanları zaten hiç göremedim. İki tarafı da görebildiğim için de hiç şükretmemişim. Sabah zaten az olan sesimle 1 ders daha anlattıktan sonra sesimin dibini sıyırdım. Ders bittiğinde gülümseyen çocuklar vardı. Bir on saniye hiç ağrı duymadım. Sesim kalmayınca istediğim miktarda huysuzluğu yüksek sesle yapamadım. Anladım ki söylenmeden de hasta olunuyormuş.
Ertesi gün uyanıp biraz kendime gelince şunu düşündüm. Kalbin tek bir bölgesine düşen leke, omuzun tek bir bölgesinde biriken tutulma gibi. Giderek yayılan ve tüm kalbi saran bir tehlike. Yokmuş gibi yapıp yola çıktığım ağrı canıma okudu. – Ama bir sır vereyim. Yine olsa, yine giderdim.- Ağrı, varlığını ayak parmak uçlarıma kadar hissettirdi. Günahlar da böyle, dedim. Devam edip de yokmuş gibi yaptığımızda bizi tümüyle sarıyor. Kapkaranlık ediyor. Sürekli aydınlık sabahları konuşuyoruz ama ışık kalmamış. Kabul etmeli. Etmeli ki arınmak mümkün olsun. Işığı yakmak mümkün olsun. Kabul etmeli ki iyileşmek mümkün olsun.
Yani anafikir; hasta olunca durmasını da bil Dilâra! (Dinler mi dersiniz, pek ümidim yok, ama ikna etmeye çalışacağım. Allah, eşrâfına sabırlar, kendisine sağlık sıhhat ve biraz durmak versin.)
Pencereniz çok güzel, siz hep yazın biz okuyalım Dilara Hanım
Ah, çok teşekkür ediyorum ?