(Muhammed Emin Yıldırım Hoca’nın İlk Kadın İlk Eş İlk Anne Hz. Havva dersinin ilk yirmi dakikasının metine geçirilip düzenlenmiş hâlidir. Ders linki metnin sonunda mevcuttur.)
En başta şu hakikate hepimiz muhakkak iştirak edeceğiz. İnsanlığın insanlık kodları bozuldu. Yani şu anda biz de bu bozulmuşluğu en üst düzeyde hissediyoruz. İnsanlık dediğimiz aile iki cinsten oluşuyor. Erkek ve kadın. Bozulan insanlık; aşağıya geldiğinizde erkeklik de bozulmuş, kadınlık da bozulmuş. İkisi birbirine karışmış vaziyette.
Genel anlamda biz mesajlarımızı verirken diğer derslerde, erkek kadın ayırmadan veriyoruz. Bazen de yeri gelince, erkeğe direkt hitap edecek şeyler söylüyoruz, bazen kadınlara hitap edecek şeyler söylüyoruz. Ama genelde şöyle bir sıkıntımız var. Hocalar olarak genelde haşlayacaksak en fazla kadınları haşlıyoruz. Bu doğru bir tavır değil. Yani ben en azından onu yapmamaya çalışıyorum. Çok aşırı bir pozitif ayrımcılık da doğru değil. Dengeyi oluşturmak zorundayız. Dengelerimizi kuran bir şeriatimiz var. O şeriate binlerce canımız fedâ olsun. Allah da her şeyin olması gerektiği kadarıyla değer veriyor. Dolayısıyla biz şeriatimizi, dinimizi anlasak ve o dinimizde kadın, erkek konumlarını anlasak, kavrasak ve o takdire de rıza göstersek, o kıymete kanaat getirsek, iş çözülecek. Aslında bugün değişen o değer yargılarının bedelini ödüyoruz. Bozulan erkek ve kadınlık ayarlarının tamir edilmesi lâzım.
Şu anda da biz hanımlara özel bir program yapıyoruz. Dolayısıyla bozulan hanımların ayarlarıyla alâkalı bir şeyleri konuşmak durumundayız. Onun için burada hitabın hep kadınlara olmasının maksadı iyice anlaşılsın.
Elbette ki erkeklere olan kısımlar başka yerlerde konuşuluyor, konuşulmaya da devam edecek. Kadınların ayarlarıyla alâkalı şeyleri konuştuğumuzda, bunu ben şahsi kanaatlerimle belirleyemem, siz de belirleyemezsiniz. Ne yapmamız lâzım? Örneğe bakmamız lâzım. Bize örnek olarak gösterilen tarihin mümtaz anneleri var. O annelere bakarak bazı şeyleri düzeltmemiz gerekiyor.
Biz bugün Hz. Havva’dan başlayarak bir yürüyüşe çıkıyoruz. Örnekler, modeller var önümüzde. Çok farklı bir biçimde onların üzerinden bize verilmiş mesajlar var. Elimizden geldiğince bunları anlayarak aslında o kaybolan, bozulan, sıkıntıya düşen, sıkıntıya bizi sevk eden, o problemleri giderme adına bir gayret bu. Dolayısıyla bu ders silsilesinin ne amaçla yapıldığını buradan anlayalım.
İkinci bir husus daha var. Bunun size bakan bir yönü, bir de bana bakan bir yönü var. Siz de takdir edersiniz ki, şefkat, merhamet meselesi kadınlarda biraz daha farklı, anneler de bu iş daha farklı bir boyutta. Şimdi biz tarihin mümtaz annelerini tanımaya çalışıyoruz. Annelerimizi tanıdıkça seveceğiz. Sevdikçe onlarla mânevi bir bağımız oluşacak. Yarın mahşerde o mânevi bağın bize bir fayda sağlayacağını umuyorum.
Mesela, bilmiyorum bunu burada söylemek doğru mu ama Allah Resûlü’nün (sav) karşısına çıkacak bir yüz kendimde bulamıyorum. Ama Hatice anamızı bir şekilde orada bulabilirsem, anamla gideceğime dair bir umudum var içimde. Bu bir umut. Olur, olmaz bilemem ama böyle bir umut taşıyorum. İstiyorum ki Havva’nın kızları da bu umudu taşısınlar. Çünkü annelerin bu noktadaki farklı aracılığı farklı ikramlara vesile olacak.
Bir örnek aktaracağım: Allah Resûlü’nün (sav) amcasının oğlu var. Ebû Sûfyan bin Haris. Bu bizim bildiğimiz meşhur Ebû Sûfyan değil. O Ebû Sûfyan bin Harb. Şimdi bahsedeceğim Allah Resûlü’nün (sav) amcasının oğlu ve süt kardeşi. 21 yıl boyunca Allah Resûlü’nün (S.a.v.) karşısında duruyor. 21 yılın sonunda Müslüman olmaya karar veriyor. Efendimiz’in (sav) huzuruna gelmek için harekete geçiyor. Efendimiz’in huzuruna geldiğinde Allah Resûlü (sav) hiç yapmadığı bir şeyi yapıyor. Yüzünü çeviriyor Ebû Sûfyan’dan. Çünkü çok incinmiş ondan. Yüzünü çeviriyor, o tarafa geçiyor Ebû Sûfyan. Oradan da yüzünü çeviriyor. Mesele uzun.
Ebû Sûfyan bir aracı bulmak istiyor ki Allah Resûlü’nün (sav) yanında o zedelenen itibarını tekrardan alsın ve Efendimiz’den bu manâda şefkat ve merhamet görsün. Bir yol bulamıyor. Hz. Ebûbekir’e gidiyor, Hz. Ömer’e gidiyor olmuyor. Hz. Ali’ye gidiyor, olmuyor. En son analarımızdan bir ana olan Ümmü Seleme’nin yanına gidiyor. Ümmü Seleme’ye hâlini arz ediyor ki, oraya gelen o heyetin içerisinde Ümmü Seleme’nin baba bir kardeşi de var. O ikisine aracılık yapıyor Ümmü Seleme.
Anamız gidip Resûlullah’a (sav) diyor ki: ‘’Ya Resûlullah, onlar evet sana çok şeyler yaptılar ama bugün geldiler. Aç kapını onlara diyor.’’ Annemizin o ısrarı ve aracılığı Allah Resûlü’nün (sav) dünyasında karşılık buluyor. Buradan başka dersler de alırız. Ben bu meseleye hep umutla bakıyorum ve inanıyorum ki o gün o zorlu süreçte belki de annelerimizden birinin eteğine yapışmamız bize farklı farklı ikramlar kazandırtacak. Bu umudu taşıdığım için istiyorum ki, siz Havva’nın kızlarına da aynı umudu biraz olsun taşıtayım. Belki onları tanır, onlarla bu irtibatımızı güzel bir biçimde kurabilirsek o kuracağımız o irtibat da bize bu güzelliği, umudu kazandırtmış olur. Allah da bizi bu umudumuzdan bizi geri koymasın inşallah.
Şimdi azize hanımlar, derse girerken bir hakikat daha var ki, ona da dikkat çekmemiz lâzım. Yoksa sözlerimiz tam anlamıyla bir karşılık bulmayacak. Allah Resûlü (sav) dedi ki: ‘’Cennet annelerin ayaklarının altındadır.’’ Bu hadise bazı hadis âlimlerimiz farklı farklı açıklamalarda bulunurlar. O işin ayrı bir boyutu. Ama Allah Resûlü’nün (sav) bu sözünü destekleyecek başka hadisler de var. Onun için biz bu hadisi kullanabiliriz, hiçbir sıkıntı yok. Cennet annelerin ayakları altındadır, nebevi buyruğunun birkaç önemli mesajının olması gerekir bize.
Burada hemen şu soruyu sormalıyız. Neden Allah Resûlü (sav) cennet kadınların ayaklarının altındadır, demedi de annelerin ayaklarının altındadır dedi? Allah Resûlü (sav) niye kadınlığı değil de, anneliği öne çıkardı? Üzerinde durulması gereken bir mesele.
İkinci bir mesele bizim dünyamızda anne ne demek? Evlenecek bu hanım. Evlendikten sonra çocukları olacak. Dolayısıyla anne olacak. Şimdi bir kadın düşünün evlenemiyor. Etrafımızda bir sürü örnekleri var. Bir şekilde kader ona bu imtihanı yaşatıyor. Evlenemiyor. Evlenemeyen bir kadın anneliği kaçırdı mı? Eğer biz anneliğin ne demek olduğunu anlamazsak, anneliği kaçırdı deriz. Cenneti ayağının altında taşıma noktasında Allah Resûlü’nün (sav) koyduğu o büyük mükâfatı, o büyük nimeti ve şerefi kaçırdı.
Peki bir anne düşünün yine bizim anladığımız manâda anneliği. Diyelim ki, bir kadın evlendi. On yıl geçti, yirmi yıl geçti, otuz yıl, kırk yıl geçti ve çocuğu olmadı. Çocuğu olmamasından dolayı anneliği kaçırdı mı? Eğer biz bizim anladığımız manâda anneliğe bir anlam yüklüyorsak kaçırdı. Ama öyle değil.
Biz tarihten şunu öğreniyoruz. Aslında biz hem Kur’an’dan hem hadislerden anneliğin ne demek olduğuna dair çok önemli kodları öğreniyoruz. -O konuda yaptığım dersler var onlara bakabilirsiniz.- Esma binti Nu’man isimli annemiz var. Bu annemiz Allah Resûlü’nün (sav) nikahının altına giremiyor. Ama annemiz diyoruz. Merak ediyorsanız Esma binti Nu’man’ı o konuda yazdıklarım var. Peygamber albümünden bakarsınız ki, bu ders silsilesinde inşallah onu da müstakil bir ders olarak işleyeceğiz zaten. Şimdi evlenmeden anne olan bir kadın Esma binti Nu’man.
Ee biz çocuğu olmadan anne olanları da biliyoruz. Mesela o peygamber hanımları ki, her birisi başımızın tacıdır. Aişe anamız, Hafsa anamız, Zeynep binti Cahş. Ana diyoruz bunların hiç çocukları olmadı. Yani Allah Resûlü (sav) ile daha önceden evlilik yapıp haneye giren annelerimiz de var. Ümmü Seleme gibi. Onların çocukları vardı. Allah Resûlü’nden (sav) çocukları olmadı. Ama onların çocukları vardı. Hiç çocukları olmayanlar da oldu ama onlar yine de anne.
Mesela, bir gün Aişe annemiz bir çocuk gördü. Çok duygulandı, sonra gözünden damla damla yaş aktı ve Aişe annemiz dedi ki, Allah içinizden sadece Hatice ile Mariye’yi nasiplendirdi, bizi ise mahrum bıraktı. Efendimiz (sav) orada teskin etti anamızı. Dedi ki: ‘’Öyle deme, sen annesin.’’ Tuttu Esma’nın oğlu Abdullah ibni Zübeyr’i ona oğul ilan etti. Ümmü Abdullah diye de bir künye verdi oradan.
Allah Resûlü’nün (sav) aslında orada attığı adım bir şey söylüyor bize. Demek ki anne olması için, ana diye hitap edilmesi için ne evlenmesi gerekiyor bir insanın, ne de çocuk sahibi olması gerekiyor. Belki sözüm biraz ağır gelecek ama bu bir hakikat. Nice kadınlar var ki evlenmiş, üç tane, beş tane de çocuğu olmuş ama hâlâ anne değil. Annelik başka şey. Biz o anneliğin kodlarını öğrenmek durumundayız işte. Yani orada Kur’an’ı ve Allah Resûlü’nün (sav) hadislerini bu nazarla okuduğumuzda oradan bazı kodlar çıkaracaksınız. Kur’an’da ve hadislerde annelik kodlarına ait söylenenleri siz tespit edin ama şu noktaya gelin.
Allah Resûlü (sav) tarihin o bütün kadınları içerisinden kendi dönemine kadar olanlardan dört tane kadını seçti ve âlemlere rehber, önder olarak gösterdi. Kim onlar? Firavun’un hanımı Asiye, İsa’nın annesi Meryem, Huveylid’in kızı Hatice, Resûlullah’ın (sav) kızı Fatıma. Bu dört tanenin seçilmesi öylesine değil aslında. Sebeplerini başka derslerde anlattım. Şimdi burada sadece annelik meselesi üzerine dikkatinizi çekmek için anlatacağım. Bu dört tane kadın var ya her birinin üzerinden aslında anneliğin dört tane kodunu veriyor bize. Dört kod varsa annelik var. Yoksa anneliğe ait bir şey konuşmanın hiçbir gerekliliği yok, isterse o kadın evli olsun, isterse de üç beş tane çocuğu olsun.
Bu dört tane kod bizim için önemli. Nedir onlar?
1-Asiye dediğinizde beklentisizlik.
2-Meryem dediğinizde adanmışlık
3-Hatice dediğinizde fedakârlık
4-Fatıma dediğinizde iffetlilik.
O dört tane hanım, hanımların içerisinden çıkmış ve rehber olmuş, örnek, model olmuşlar.
Asiye: Beklentisizlik
Ne diyor biliyor musunuz Asiye anamız? Hiçbir kötülük seni kötü kılmamalı. Hiçbir kötülük. Bugün niye iyi olamıyoruz, iyi kalamıyoruz? Karşıdakiler bırakmıyor. Ama Asiye anamız diyor ki, bakma karşıdakine, Firavun bile olsa senin karşında sana ne? Sen iyi kal. ”Ben iyi birisi olacağım ama işte iyi birine denk gelmedim.” Çok duyuyoruz değil mi bunları? ”Ben öyle bir gelin olacağım ki ah şu kaynana olmasaydı.” Çok söylüyoruz bunları. ”Öyle bir anne olacaktım ki ne yapalım yanlış adamlara denk geldik.” Ama Asiye anamız tüm bu bahaneleri yerle bir ediyor. Hayır diyor, beklentisizlik. Hiçbir şekilde iyi olmayı bir başkasının iyiliğine bağlamamak. Beklentisizlik bu. Eğer varsa bu beklentisizlik kodu anneliğin bir tane kodu tamamlanmış oldu.
Meryem: Adanmışlık
Biz Meryem anamızın üzerinden hem adanmak hem de adamayı öğreniyoruz. Meryem anamız adandı, annesi Hanne tarafından. O da adadı bir anne olarak İsa’yı. Meryem anamızın üzerinden öğreniyoruz ki hiçbir imtihan seni yarı yollarda bırakmamalı. Hiçbir imtihan. Meryem validemizin yaşadığı imtihan bir kadının yaşayabileceği en ağır imtihandı. Ondan daha ağırı yoktu. ”Keşke yaşamasaydım, keşke ölüp gitseydim, keşke adım unutulsaydı!” diyerek ortaya bu manâda hâlini arz edecek o büyük İslam kadını. Ama onun üzerinden biz bunu alıyoruz. Hiçbir imtihan seni yarı yolda bırakmamalı.
Hatice: Fedakârlık
Hatice anamız üzerinden ne alıyoruz? Hiçbir konum seni fedakârlıktan ayırmamalı. Ben Allah Resûlü’nün (sav) eşi oldum. Ee bitti mi? Eğer Hatice anamız öyle düşünseydi işe başladığı zaman Kâbe’nin kız kardeşi diye isimlendirilen bir evde oturuyordu. Vefat edeceği anda çadırı andıran bir evde işi noktaladı. Eğer o fedakârlığı anlamamış olsaydı bunu yapmazdı dinimiz için. Allah Resûlü (sav) de ondan her daim hayırla bahsederdi. Çünkü o bu manâda fedakârlığın zirvesini ortaya koydu. Böylece bize öğretiyor: Hiçbir konum seni fedakârlıktan ayırmamalı.
Fatıma: İffetlilik
Onun bir lakabı da Betül. Ne alıyoruz Fatıma anamızdan? Hiçbir meşguliyet seni ihmalkârlığa düşürmemeli. Fatıma anamız çok meşgul. Çok kısa bir hayatı var. O hayata sığdırdığı beş tane çocuk var. Onlardan dördü yaşıyor, biri bebekken vefat ediyor. Oraya sıkıştırdığı muhteşem bir ilim var. Diyor ki Aişe anamız: ‘’Yaşasaydı hepimiz onun talibeleri olurduk.’’ Kısacık ömründe sergilediği muhteşem bir hanımlık var. Ali gibi birinin hanımı ve oraya sıkıştırdığı ehli beytin annesi olma gibi bir şeref var ki onun üzerinden birçok hakikati konuşabiliriz.
Bakın buradan aldık biz analığın dört kodunu. Beklentisizlik, adanmışlık, fedakârlık ve iffetlilik. Varsa eğer bu ana kodlar, bu sütunlar; annelik binası onun üzerine kurulabiliyor. Bu sütunlar yoksa istediğiniz başka şeyler söyleyin olmuyor. Eğer bunlar olursa cenneti ayaklarının altında taşıyan o büyük şerefe nail olmuş oluyor. Dua ediyorum ki, Havva’nın bütün kızları böyle annelerden olsunlar. Bu kodları anlayan ve gereğini yerine getirenlerden olsunlar ki o hasretini çektiğimiz günlere biraz daha çabuk ulaşmış olalım.
Hz. Havva annemiz, çok farklı bir anne aslında karşımızda duruyor. Nasıl bir fark? İlklerin ilki olan bir anne. Bakın bizim serlevhamız: İlk kadın, ilk eş, ilk anne. Bu üçünde de ilk o. Onun öncesinde böyle bir örneklik. Bunlardan ibaret de değil.
O ilk peygamber hanımı. O ilk secde eden kadın. Secdeyi sadece Adem (a.s.) ilk yapmıyor. Adem (a.s.) için ilkler adına ne konuşuyorsak aslında bir benzerini de Havva validemiz için konuşuyoruz. Çünkü ikisi tarih sahnesine beraber çıktılar. O ilk ibadet eden kadın. İlk cennete giren kadın. Cennette var ediliyor zaten. İlk imtihan edilen, ilk hata eden kadın. İlk tevbe eden kadın. İlk tevbesi kabul edilen kadın ve ilk dünyaya gönderilen kadın.
Dersin tamamı için:https://www.youtube.com/watch?v=jhRZm1XmBiM&t=3179s