Şu an ikamet ettiğimiz ev, kiracılık serüvenimizdeki yedinci ev. İlk taşınma zamanımızda bendeniz henüz 17 yaşındaydım. Anneciğim işteyken bütün evi toparlamış, yan komşumuz Emine Annenin oğlu Halil Abi’ye şöyle demiştim: ”Halil Abi bizim evi taşıyoruz benim taşıyacak kamyonum yok seninkiyle taşısak?” Böylece araç tamam oldu. Emrullah vardı arka mahalleden sucudur onlar, ses ettim ”Emrullah bizim evi taşıyoruz ama ben eşyaları kaldıramam” Emrullah yanına Raif’i ve mahalle gençlerinden bulabildiğini alıp geldi. Gece ona kadar kamyona eşyaları yerleştirdik. Zaten çoğu eşyamız olmadığı için bir taraftan kolay bir taraftan zordu.
Doğduğum evi geride bırakıyor olmak başka zordu. Ama insan koşturmak zorunda olduğunda üzülmeyi erteliyor. Üzülmelerimi yaklaşık 20 yıldır ertelemişim, geçen yıl fark ettim. Şimdilerde o an neye üzülmek lazımsa ona üzülmeye çalışıyorum kendim için. Yeni, zor, tuhaf ancak insanî.
Velhasıl annem kamyon hareket etmek üzereyken geldi. Sabahında el sıkıştığım ev sahibi belki de bizi görünce şaşırdı. Gerçekten gelecek miydin? Kaç ev sahibi lise üçe giden bir buçuk metre bir kızla el sıkışmıştır, bilmiyorum. Muhatabınız benim, demiştim. Annem çalışıyor, evet iki kadınız doğru. Bir erkek kardeşim var o henüz on beş yaşında. Ev sahiplerine göre bu yaştaki bir erkek adamlık müessesine girmiyormuş. Birçok evden elim boş döndüm. Adamlı evlerden daha düzenli ödenir kiranız, beni oyalamayın verecekseniz verin şu evi! Bilmem neden, verdi adam evi. 100 lira kapora bıraktım o zamanın parasıyla, hafta sonu kazanmıştım fotoğrafçıda çalışıyordum. Anahtarı elime alınca da tam sevinemedim çünkü daha evvel elimizden anahtar alınmışlığı da çok var.
Mahalleden hareket ettik Ozanlar mevkiine doğru. Ramazan’dı yine mübarek Ramazan. Anneciğim vardığımızda uyudu bulduğu bir zemin üzerinde. Zekiye teyzem bizdeydi, ikimiz sahura kadar evi yerleştirmeye koyulduk. Tabii sağ olsun köyün çocukları büyük eşyaları nasıl istersem öyle yerleştirip gittikleri için işimiz hafifledi.
Bilenler bilir, Dilâra ev taşıyınca ertesi gün iş biter. Kendisini öldürmeden oturmaz. Yalnız iş biterken sol bacağım tutmaz olurdu her sefer. Nazlanma, derdim. Nazlanma! Yahu meğer belimde üç fıtık varmış naz değilmiş, onu da geçen yıl öğrendim. Bilseniz kendime dair neleri ezip de geçmişim.
Bu ilk ev taşıma macerasından sonra altı kez daha ev değiştirdik. Hepsi mecburi oldu. Topla katla kutulu, geç diğer evi temizle düzenle geleni yerleştir katla toparla. Boya! Bir daha sonra bir daha. İki kere de başka bir ev kurup katlayıp sonra da yakıp çıktım. İçine kendimi koyup da yaktım. İlk gençlik heveslerimi, hatıralarımı, uktelerimi. Su döken olmaz suları da yaktım.
Yoruldum.
Şimdi evimiz huzurlu bir muhitte, elhamdülillah. Adamlığın erkeklikle ilişkili olmadığı bir mahalledeyiz. Birsen Teyzemin kızıyım, Makbule Teyzemin göz nuru, Emine’nin kahve arkadaşı çocuklarımın Dilâra ablası. Sanki, doğduğum mahalledeyim yeniden. Bir tek bakkal Mevlüt Amca eksik bir de köyün ve dünyanın ninesi olan Hayriye Nine..
Odam ufak bir oda dolap devrilmeye müsait hâlde artık. O da yoruldu. Az mı ev gezdi. Odaya bir dolap ve yeni bir yatak alacağım ama bu iş daha başlamadan nasıl yordu beni tüketti. Oysa 4 odayı tavanı dahil iki günde boyamışlığım, 8 halıyı bir günde yıkamışlığım, koca evi 24 saatte taşıyıp yerleştirmişliğim vardır benim. Fakat şimdi yahu bir dolap ve yatak değiştirmek daha otururken belimi ağrıttı. Nefesim kesildi. Bir de badana olacak. Değişiklik beni şenlendirir. Fakat düşünmekten sadece huzursuz etti bu kez. Üstelik her an ölebilirim. Ne diye oda düzeltiyorum, diye bir ses. Hem Ramazan da geldi. Bir sürü de işim var.
Biri vardı, gücünü hiç ölçmeden dağları sırtlayıp taklalar atardı. Şimdi oturduğu yerden düşünürken tükeniyor. Çok ev kurdum, hepsi yeniden. Belki yeniden bir şey yapmaya artık hâlim kalmamıştır. Üstelik, yahu, işte dedim ya: Öleceğim zaten!