Ankara’ya geldim.
Hilal’i ziyarete.
Hilal, henüz üniversitede öğrenciyken, bizim evde tefsir derslerini yürütüyorduk. Rukiye ile beraber derslerin dışında bazen akşam yemeklerine bazen çay içerken hasbihâl etmeye gelirlerdi. Okul bitecek mi, ne zaman bitecek? Hilal’in düğünü ne zaman olacak? Tekrar belki de görüşemeyeceğiz?.. Dediğimiz günlerin üzerinden 5-6 yıl geçti. Hilal evlendi, Ankara’ya yerleştiler. Okul bitti. Hatta Rukiye de evlendi 🙂 bu hepimize sürpriz oldu. Üstelik onun da evi Ankara’da. İşte o günlerden bugünlere vardıktan sonra, zaman zaman evlerine varır oldum. Yolculuk hâlinin, ruha temas eden kuvvetli bir yönü var. Orayı sulamak, beslemek; gücümüz yettiğince kurutmamaktan yanayım.
Kalktım geldim.
Hilal, instagramda mesaj göndermeyi bile yeni çözmüş. Sosyal medya ile bağı işte bu düzeyde. Dolayısıyla gerçekten mahrem bir hayatı var. Tesettürü sadece giysisiyle sınırlı değil. Onun evine misafir olmadıkça, onunla ilgili detayları bilmeniz mümkün değil. Zaten tanımadığımız insanların evimizi gezmesini hiçbirimiz istemeyiz. İstemeyiz..mi?
Önce çayı çok demli içtiğimden yakındı. (Bu yakınmaya muhitim içinde bağışıklık kazandım, ses etmiyorum.) Sonra bana bir soru sordu. Sorunun ucu, biz konuştukça sosyal medyanın tesirine uzandı.
Gerçekleşen değişimlerden bahsetti.
Normalleşiyor, dedim. Sınırlarımızı ihlal eden, mahremiyetimizi zedeleyen pek çok şeyi gördükçe kanıksıyoruz. Akabinde yapanlardan biri de biz oluyor. Aklına itimad ettiğim bir üstün paylaşımı, benim paylaşım sınırımı da doğrudan etkiliyor. Böylece, beni üst kabul eden birileri de sınırlarını gevşetmeye başlıyor. Derken, bir bakıyoruz bundan birkaç yıl önce katiyyen uzak durduğumuz paylaşımları yapanlar arasındayız.
Çözülmeler, gevşeme ve bozulmalar hiçbir zaman aniden olmaz. Peynirle süt de yavaş yavaş bozulur. Tahta kurusu masanın bacağını içeriden sabırla usul usul kemirir. Dünkü kendimiz ile beş yıl sonraki hâlimiz arasında büyüyen uçuruma yuvarladığımız nedir? İnsan elbette değişmeli, kabul. Ancak iman, üzerinde denemeler yapamayacağımız kadar hassas bir zemin. Avuçlarımızdan kayma sebebiyse bin bir çeşit. Kalpler hâlden hâle dönüp dururken, azalan ölçülerimiz bizi daha iyi bir kul yapıyor mu gerçekten?
Sosyal medyada takip ettiğimiz insanların seneler içinde geçirdiği değişimi seyrediyoruz. Kendisiyle ilgili hiçbir detayı bilmediğimiz nice insanın artık salonunun ortasındayız. Bütün elbiselerini ezber ettik. Şarkı söyleyen örtülü kadınları da ‘normal’ görmeye başlamak üzereyiz. Belki de görülüyor. Eller havaya, yapılırken seçemiyor da olabiliriz.
Fakat bizim normalleştirmemiz, hesabımızı değiştirmiyor.
Gidip gidemeyeceğimiz yerler üzerine birkaç soru sordu Hilal. Cevap aslında çok basit, dedim.
Orada ölmek istiyor muyum? Ölüm beni orada, o insanlarla yakalarsa memnun olur muyum?
Evet, dedi. Cevap hakikaten açık. İstemem, istemeyiz. Gittiğimiz yerlerin de bir duruşu var ruhu var. Orada olanlar, İslam’a ait olmadıklarını her hâlleri ile ortaya koyuyor.
Peki, dedim. O hâlde, bizim orada ne işimiz var?
Çayları peş peşe içerken, Hilal artık dem oranıma takılmayı çoktan unutmuşken ikimiz de kendi içimize dönüp bir süre sustuk.
İnsanların değişimlerini konuşmak çok kolay, diyerek sessizliği ilk bozan ben oldum.
Değişiyorum. O veya bu niyetle mahrem alanlarım da paylaşımlara dahil oluyor. Meşgul ediyor. Üstelik hangi fitneye kapı açacak, bendeki bir gevşeklik başka kimlerin gevşemesine sebep olacak bilmiyorum. Orada olmalı mıyım?
Kalbin ne diyor, diye sordu.
Orada olmam, belki de uzun vadede daha faydalı şeyler yapmama engel oluyor. Oyalıyor. Sınır ihlallerini göre göre aşina oluyorum, oluyoruz. Normallerimiz, istemesek de değişmeye başlıyor. Mağruz kalıyoruz. Aralıksız bir furya. Derken, bir paylaşımı da ana sayfaya kendim yollamış oluyorum. Her yaptığım anlamlı mı? Vakarlı mı? Dolu mu? Her biri sağa yazılamayacak o şeylerle uğraşmam, hesap için bir zorluk değil mi?
Sorular sükutu peşinde getirdi. Durduk. Bu kez sessizliği bozan Hilal’di.
Şu hesapları takipten çıksam, iyi olacak.
Ben tümden sosyal medyadan çekilsem pek daha iyi olacak 🙂 Verimli bir geceydi. Müsaade isteyeyim. Sebat için kuvvet dileyeyim.
Artık odaya yayılan, tedirgin değil, huzurlu bir sükuttu. Hilal, çay bardaklarını usulca tepsiye yerleştirdi. Artık içmeyecektik. Doymuştuk.
19 Kasım 2022 – Ankara
*Sosyal medya hesaplarımı uzun süredir takip eden, yokluğumu fark edince ulaşma gayretinde olanlar var. İnsanların bağ kurması, ulaşması bende bir fayda bulması gerçekten kıymetli. Ancak artık zehirlendiğimi hissediyorum. Umarım geri dönmem. Bu yazıyı da hem kendi muhasebemi paylaşmak hem belki düşünmenize vesile olmak hem de merak edecek olanlara haber minvalinde yazıyorum. Güzel ve iyi işler için üretmeye; sitede yazmaya ve spotify kayıtlarına devam edeceğim. Ancak durmaksızın bir hızla akıp giden ve her türlü teşhire gözümüzü gönlümüzü alıştırıp kirleten alanlardan mümkün mertebe uzak kalarak deneyeceğim. Nasibi olana, fayda bulacak olana Rabbim ulaştırsın.
Dualarınızı eksik etmeyin. Soru ve görüşleriniz için dtekin828@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz.*
Soru ve görüş mü? Asla … Duam olur sadece. Çiçekler açsın gönlünüzde, umut dolu yazılarınız olsun her daim ve Rabbim muvaffak etsin ?
çok teşekkür ediyorum, gönülden..