Sosyal medya günümüz dünyasının çarşı pazar alanı diyebilir miyiz?
Pekâla mümkün.
Pazarda gezinen müşterileri, her esnaf kendi tezgahına çekmek için var gücüyle malını pazarlamak ister. Bu yüzden bağırır, farklı mâniler bulur, kampanyalar uygular hatta zaman zaman ortalığı kızıştırır. Pazarlık yapılır zaman zaman sınırlar zorlanır. Satıcı daima ürününü beğendirmek, sevdirmek ve müşteriye faydalı olduğuna dair inandırmak için büyük bir şevk duyar.
Müşteriler bazen gerçekten ihtiyacı olan ürünleri bazen de aslında hiç gerekmeyen bir ürünü alıverirler. Çünkü piyasa!
Herhangi bir şeyin bize uygun olmaması onun kötü, gereksiz, çirkin olduğu anlamına gelmez. Bu cümleyi birkaç kez tekrar edelim. Her güzel parça, bize dahil olduğunda güzel durmaz. Onun güzelliği bazen yalnızca kendi başınalığındadır. Bazen de o güzel parçanın bizim dünyamızda da güzel durabilmesi için henüz zamana ihtiyacımız vardır.
Şöyle ki:
Daha boya badanası bitmemiş salonun ortasına antika bir vazo bırakmakla, tertemiz boyanmış, ferah bir salonun ortasına bırakmak aynı hissi vermez. Vazo aynı vazodur ancak iki farklı durumda kendini göstermesi dolayısıyla bizim ona karşı olan bakışımız, verdiğimiz ehemmiyet değişir. Düşünün, durmadan farklı vazolar, fincanlar taşıyorum ama koyacak yer yok!
Salonumuzda inşaat kalıntıları dahi duruyor olabilir. Bu bir suçlama değil, bi dakka!
Kim bilir o malzemeleri bulmamız taşımamız harcı karmamız ne kadar zordu ve ancak oldu. Belki de tembellik ettik? Tamam. Fakat artık duvarları ördük, belki de örüyoruz, olabilir. Mümkün. Mesele şu ki: Vaziyetimiz ne, önce bunu tam olarak görmeli, kabul etmeli, anlamalı ve bir adım geriye çekilmeli. Hayır hayır sünmekten ve öylece uyumaktan bahsetmiyorum. Bu, koşucuların, en hızlı çıkışı yapabilmek için önce geriye doğru bir adım atıp derin nefes almaları, bir an bütün dünyayı durdurup nefeslerini tutma ânı. Gürültüden, insanlardan, ihtimallerden, diğerlerinden sıyrılıp sadece ileriye baktıkları o birkaç saniye, bütün ömürleri boyunca biriktirdikleri birkaç saniye. Onu elde edebilmek, koşabilmek için mutlaka orada bir adım geriye çıkıp durma gerekliliği.
Parçaları doğru yere koymazsak salata bile yapamayız, biliyoruz değil mi? :)) Efendim hayatımız salatadan da mı basit..
Bazen o adımı geriye atmak, durmak; müthiş bir ilerlemedir.
Evet ne diyorduk salon, pazar, salata? Girdi mi her şey birbirine? Durun durun hemen toplayayım, şöyle oturun soluklanın.
Her bir kulun salonu biricik. Ayy hayır! Kendine öl kendine bit canım KENDİM demiyorum o değil. Oradan çıkın lütfen hep toz kalkıyor vallahi. Daha yeni sildim her yeri! Diyorum ki kendini bil. Sövmeden ve de durup dururken deliler gibi övmeden. Kendine ölmeden ve kendini öldürmeden. Kendini bul, gör, çek çıkart al karşına iki nefes soluklansın. İn sırtından ve de sürekli postunu serme..
İndin mi? Aman dikkat et, düşmeyesin. Ama dikkat et düşerim diye korkmaktan yaşamadan bir hayat bitirmeyesin.
Sosyal medya, salonların ortaya konduğu bir pazar. Dan diye geri döndük, ani bir frenle sarsıldık, affedersiniiiiizzzzssss!
Şimdi o salon ne zaman inşa olmuş, sahibi parçalarını nerelerden bulmuş, kaçını kendi taşımış, kaçı ikrâmmış, onun yolu neymiş, o kimmiş, bilmiyorsun; bilmiyorum. Kimseyi tüm hakikatiyle ve yönleriyle bilmek mümkün değilken, oradan gördüklerimizle, gördüğümüzden emin olarak, bu eminliğin içinde sıyırmayı da ihmâl etmeden hükümler çıkarıyoruz. Sonra ver elini PROGRAMLAR PROGRAMLAR PROGRAMLAAAAARR!!
Senin düzenini, gerekliliklerini, artı ve eksilerini daha sen tespit edememişken, hiç tanımadığın birinin kendisi ve kendi koşulları için biçtiği hayat programını kopyala yapıştır yapıyor, sayfa hata verince deli oluyorsun. Bir şey söyleyebilir miyim? Bu, böyle olmaz.
Kulluk için, müsterih ve doygun bir yaşam için muhtaç olduğumuz ilk ve yol boyunca bize eşlik edecek olan beşer, kendimiziz. Onu tanımazsak, görmezsek, kapasitesini anlamazsak -ki bunları yapmak zorundayız- ona uygun olmayan eksik veya fazla programlarla hırpalar, kıyasa sürükler, neticede koca bir bıkkınlık elde ederiz. Elde etmek yanlış. Doğrusu nedir, bulun bakalım. Her şeyi de benden beklemeyin işim gücüm var. Böyle de döver gibi oldu, özür dilerim. Ama bazen bir terlik iyidir. Pedagojiden çıkışı şu sağdan yapabilirsiniz.
Pazarda tezgahına çağıran esnaf kabahatli değildir ama ürünün çürüklerini arkaya saklayan ve müşterinin hakkına giren…. fenadır. Çok fena. Peki, kimin tezgahı dürüst, kiminki çürük; nereden bileceğiz?
Bilemeyiz.
İhtimaller kol gezer aramızda. Ve bir şey daha diyeyim mi.. Her tezgahta çürük mal bulunabilir, bazen esnafın kendisi de fark etmez, gün sonu anlar. Hay Allah! deyiverir. Şimdi nasıl helalleşiriz.
Birinin salonu seninkinden fiyakalı diye onun işi bitti, o erdi zannediyorsun. Bak gülmeyeyim gülmeyeyim diyorum ama.. nasıl.
Beraber yürüyoruz ve ayrı ayrı. Bu yol birlikte ve kesinlikle şahsına münhasır. O hâlde, kimsenin salonu ile galayana gelme. Taşınmayı bekleyen tuğlalarınla ilgilen. Biliyorum obje seçmek daha keyifli. Parfüm sıkmak, kurdele yapmak falan filan. Üstelik kimse çimento pisliğini like’lamak istemez, doğru.
Bu, böyle olur ve de lütfen olsun. Bu, düşük bütçeli gündüz kuşağı programı mı da 3 saatte 4+1 ev baştan yapılsın da bitsin? Bi kendimize gelelim Allasen! Gerçi bu kadar eren ve varan arasında biraz zor :)) ama bir tavsiye:
Sağa çekmek, iyidir.
Sosyal medyayı nasıl verimli kullanırım, sorusundan evvel; sosyal medyayı nasıl galayana gelmeden kullanırım’ı sindirelim. Sonra devamını konuşalım olur mu?
E ÇÜNKÜ DEDİĞİM GİBİİ İŞİM GÜCÜM VAR.
Şaka şaka :)) ayynı anda her şeyi yemek iyi değildir, yavaş gidelim, bıkmadan, bıktırmadan..