İbn Hazm
İbn Hazm el-Endelüsî (Ebu Muhammed Ali b. Ahmed b. Said Hazm el-Endelüsî el-Kurtubî), 994’te Endülüs Kurtuba’sında (Şu anda İspanya’nın güneyinde yer alan Córdoba şehri) doğmuş çok yönlü bir İslam âlimi olmakla birlikte bir tarihçi, edebiyatçı ve felsefecidir. İslam’ın itikadî meselelerini inceleyen en önemli isimlerden biri olarak bilinir. İbn Hazm, Endülüs Devleti’nin çöküş dönemlerinde yaşadığı için yetişkinlik dönemlerinde siyasî çekişme ortamında hapse atıldı ve sürgün edildi. Endülüs’te devletin karar merkezinde bir bakanın oğluyken, iç savaşta tüm varlığını ve mevkiini kaybetmiş, yoksulluğa düşmüş, ülkesini terk etmek zorunda kalmış, çok çile çekmiş bir ilim adamıdır. Berberî ayaklanması döneminde Kurtuba’dan ayrılarak Şâtibe (Günümüzde Valencia’nın güneyinde yer alan Xàtiva kasabası) bölgesine yerleşti. Kelâm, felsefe, tarih ve edebiyat üzerine birçok eser kaleme alan İbn Hazm, 1064 yılında Huelva’da (Sevilla yakınlarında bir kent) vefat etti.
İbn Hazm, İslâm dünyasında çok sayıda eser veren âlimler arasında önemli bir yer işgal etmekte, oğlu Ebû Râfi‘ Fazl b. Ali babasının yazdığı, yaklaşık 80.000 varak tutan 400 cilt kitabın kendisine kaldığını haber vermektedir. Bu eserlerden 150 kadarının adı kaynaklarda geçmektedir. Yetişkinlik dönemi Endülüs Emevîleri’nin iç çalkantılarına ve mülûkü’t-tavaif (devlet bölündükten sonra ortaya çıkan irili ufaklı siyasi otoriteler) dönemine rastlayan İbn Hazm, birçok kitabını vatanından ve ailesinden uzakta her an saldırıya uğrayıp öldürülme korkusu içerisinde yazdığını ifade etmektedir: Başlıca eserleri şunlardır:
Güvercin Gerdanlığı ( Tavku’l-Hamame)
Erdemli İnsanın Yol Haritası
El-Muhallâ
El-İhkâm, Cemheretü ensâbi’l-‘Arab
Cevâmi’u’s-Sîre
Haccetü’l-Veda’
El-Fasl fi’l-Milel ve’l-Ehva ve’n-Nihal
Müdâvâtü’n- Nüfûs
Erdemli İnsanın Yol Haritası
Zirveyi de dibi de, zenginliği de fakirliği de, makamı mevkiyi de sürgünü hapsi de görmüş, hayatın iyi ve kötü yanlarını görmüş geçirmiş bilge bir şahsiyet olan ibn Hazm bu eserinde bir insana verilmesi gereken ve insanlığın hayatlarına tatbik etmeleri gereken bütün öğütleri 14 (Son Öğütler bölümü eserin orijinalinde yoktur) toplamıştır. Kimi yerde önce sorunu dile getirip örnekle açıklamış daha sonra çözümü dile getirmiş, kimi yerde lafı hiç uzatmadan tek cümleyle anlatmış, kimi yerde çözümü sorunun içinde vermiştir. Hiç şüphe yok ki herkesin okuması, okurken işaretlemeler yapıp zaman zaman tekrardan okuyup hatırlaması gereken bir kitaptır. Kitaptan birkaç alıntı yapmak gerekirse:
–Sonunda kaygıdan kurtulmanın tek çaresinin Allah’a yönelmek ve âhiret için amel etmek olduğu kanaatine vardım.
– Kendini dünya ihtirası için harcayan kimse, yakutu çakıl taşıyla değişen kimse gibidir.
– Riyanın/gösterişin ayıplanması konusunda bile İblis’in kurduğu tuzaklar vardır. Öyle ki kimi insan riyakârlıkla suçlanırım korkusuyla hayırlı bir işi yapmaktan dahi çekinir. (Böyle bir durum başına geldiğinde sen işini yapmaya bak, ondan asıl zararı görecek olan İblis olur.)
– Zengin olmayı, zekât ve sadaka verip hayır işleri yapmak yerine, servet üstüne servet yapıp paralarını ha bire yığdıkça yığmak için isteyen kişi, herhangi bir hayvana benzemekten çok daha bayağı, çok daha alçaktır. Öyle biri benzese benzese ulaşılması imkânsız mağaralarda biriken sulara benzer ki o sudan hiçbir hayvan istifade edemez. Sonunda da güneş ve rüzgâr o birikintiyi kurutup yok eder. Hayır işlerine sarf edilmeyen mallar da aynen böyledir.
– İlmin tek meziyeti, cahillerin çekinip sana saygı duymalarını, âlimlerin de seni sevip değer vermelerini sağlamak- tan ibaret olsaydı bile, bu durum ilim edinmek için yeterli ve gerekli bir sebep olurdu. İlmin, gerek bu dünyadaki gerekse öte âlemdeki diğer bütün yararlarını varın siz düşünün artık!
– İlminde cimrilik eden, parası konusunda cimrilik edenden çok daha fazla ayıplanması gereken kimsedir. Çünkü parasında cimrilik eden, sahip olduğu şeyin eksilip yok olmasından korkar; ilminde cimrilik edense, sarf ettikçe tükenmeyecek ve yayıldıkça kendisini terk etmeyecek bir şeyin cimrisidir.
– Yanlış görüşleri deneyerek kendine zarar verme, onların yanlışlığını göstereyim derken kendini helak edersin.
– Sen kalabalıkları ateş gibi gör, ısınmak için yaklaş fakat ateşin içine dalmaya kalkma.
– Kıyamet gününde mizandaki (terazinin sevap kısmındaki) ağırlığı artıracağını umduğun bir şeyi küçümseme, minnacık bile olsa sen hemen onu gerçekleştirmeye çalış! Zira küçük sandığın o davranışların, sonunda birikip bir araya geldiğinde, seni cehenneme sürükleyecek olan birçok günahını silip yok eder.
– Ölüm beni uzun zaman hayrete düşürmüştür. Bazı kimselerle etle tırnak gibi samimi hallerimiz, dostluklarımız oldu. Onlar öldüklerinde bazılarını rüyalarımda gördüm, bazılarını ise görmedim. Hâlbuki bazılarıyla, şayet mümkünse birbirimizi rüyalarımızda ziyaret etme konusunda sözleşmiştik. Benden önce âhirete göçenleri artık göremiyorum. Bilmiyorum unuttular mı yoksa fazla mı meşguller!
– Kusurlu, kusurunu bilse kâmil olur.
– Dostunu eleştirmek, bir külçeyi potada eritmeye benzer. O külçe ya arınıp saflaşır da buharlaşıp yok olur.
– Dostlarının arasında kendisinin sırrını yalnızca senden gizleyen kimse, senin sırrını ortalığa yayan kimseden daha haindir. Çünkü senin sırrını ifşa eden sadece sana ihanet eder fakat kendi sırrını senin dışında herkese açan, yalnızca sana ihanet etmekle kalmaz, seni ihanet edebilecek biri olarak da görür.
– Nasihat ettiğinde bunu açıktan değil, gizlice, doğrudan değil, dolaylı olarak yap! İmalarından anlamıyorsa, o zaman daha açık ifadelerle söyle! Nasihatini kabul edilme şartıyla da verme! Bu noktaları gözden kaçırırsan, sen bir nasihatçi değil de, bir zorba olursun. Bu durumda sen, sana itaat edilmesini istiyorsun, din kardeşliğinin hak ve hukukunu gözetmiyorsun demektir. Bu ne aklın kabul edebileceği bir şeydir ne de dostluğa sığar. Bu olsa olsa bir hükümdarın vatandaşlara veya bir efendinin kölelerine verdiği buyruk olur.
– Gerek biri senden talepte bulunduğunda gerekse sen ondan önce davranıp onun ihtiyacını gidermek istediğinde, bunu kendi keyfine göre değil de, onun isteğine uygun şekilde yap ya da hiç yapma! Yoksa fayda yerine zarar vermiş olursun. Teşekkür yerine, hem o kişi hem de başkaları tarafından ayıplanırsın. Dostluk yerine düşmanlığın doğmasına yol açarsın.
– Öğüdünü, kabul edilmesi şartıyla verirsen, haksızlık edersin. Çünkü görüşünde yanılmış olabilirsin. O zaman da, doğruyu bıraktırıp yanlışı kabul ettiren biri durumuna düşersin.
– İlminle amel etmediğini ve bilgine uygun olarak davranmadığını da şöyle bir hatırlasana! Bu durumda senin bütün bildiklerin (âhirette) sadece aleyhine delil vazifesi görecektir.
– Bil ki nefsi ehlileştirmek, aslanı evcilleştirmekten daha zordur. Çünkü aslanlar, krallar tarafından yaptırılmış barınaklara kapatıldıklarında insanlara zararları dokunmaz. Fakat nefis, hapsedilse bile, bize zarar vermekten geri kalmaz.
– Birine bir şey vermek istediğinde, o istemeden ver! Bu daha asil, daha özverili ve daha övgüye layık bir davranış olur.
– Sorduğun kimse sana tatmin edici bir cevap verirse artık sormayı bırak. Cevabı yetersizse veya sen anlamadıysan, ona “Anlamadım,” de ve biraz açmasını iste. Sana daha açık bir şekilde izah edemezse, susarsa veya yeni bir ilave etmeyip söylediklerini tekrarlarsa, artık bir şey şey deme; yoksa beklediğin aydınlanmayı elde edemeyeceğin gibi bir de başına iş açar ve düşmanlık kazanırsın.
– Söylediği sözler yüzünden başı derde girmiş çok insana rastladık fakat sustuğu için helak olmuş bir kimseyi ne gördük ne de duyduk. Öyleyse sen, seni Yaradanına yaklaştıracak sözler söyle ve bir zalimden korktuğunda da sükût et!
– Nice korkulan şeyler vardır ki onlardan kaçınış, onların içine düşüşe yol açar. Nice sırlar vardır ki onları saklamadaki aşırılık; ortaya serilmesine sebep olur. Nice yüz çevirmeler vardır ki uzun uzun bakmaktan daha etkili olur. Bütün bunlar orta yolun sınırlarını aşan aşırılıktan ileri gelir.
– Kötülüğü yasaklama sadece günahtan tamamen arınmış kimsenin hakkı, iyiliği emretme de de yalnızca dört dörtlük erdem sahibi kimsenin hakkı olsaydı, o zaman Peygamberimiz aleyhisselâmdan sonra hiç kimsenin kötülüğü yasaklamaması ve iyiliği de tavsiye etmemesi gerekirdi. Öyle bir görüşü savunan kimsenin ahlâksızlığı, şirretliği ve yüz karalığı konusunda seni aydınlatmak bu kadarı yeter.
– Erdemin ne olduğunu bilmeyen, Yüce Allah’ın ve Elçisi aleyhisselâm’ın emirlerine bakıp onlara uysun! Çünkü onlar, bütün erdemleri kendisinde toplar.
(Allah rahmet etsin)
Yazar: Burak Can