karpuz, avlu ve babanem

karpuz, avlu ve babanem

ben, babanemle büyüdüm, nâm-ı diğer hayriye nine. o, sadece benim değil bütün köyün ninesiydi. bayram sabahları köyün delikanlıları ki bu yaklaşık 20-30 oğlan ederdi, bayramlaşmak için namaz dönüşü bize gelirlerdi. bu kadar oğlan niye namaz dönüşü ana babasından evvel bize gelir, diye düşünmezdim. zaten böyle olmalıydı, gelmeseler olmazdı.

cam yeşili gözleri, bulut gibi teni, açık alnı ve örtüsünün altında ördüğü beyaz saçları vardı. gözlerine bakınca, yüz kişilik ömrü seçmek mümkündü. doluydu. dopdolu.  bir yüz, hakkıyla kızmayı biliyorsa, güldüğü zaman içinizi daha kuvvetli ısıtır. çokokrem daima buzdolabı üzerinde bekler, sabahları sobada kızaran ekmeğimize zar gibi sürüp hatta sürermiş gibi yapıp.. yerdik. genellikle patates yemeği ve çorba pişirirdi, bir de gül reçeli, ayva reçeli. tahmin edeceğiniz üzere gül de ayva da bizim bahçedeydi. veresiye defterinin gücüyle açık gofret alırdık bakkal mevlüt amca’dan. mevlüt amca yıllar sonra birden bire öldü. aslında yıllardır ölmemesiyle her şey değişmiş biz büyümüşken onun hâlâ orada olmasıyla tuhaftı. yine de ölünce, ölmesini hiç beklemediğimi gördüm. o ölünce, çocukluğumun bir sayfası daha koparıldı içimden. işte, esas tuhaflık buymuş, bildim.

avludayuz. yeni yıkamış her yeri, beton ıslak. üzerimde yeni diktiği kırmızı elbise, tiril tiril. bir de siyah çiçekli dikti o da çok güzel. piknik yapıyoruz, beton avluda piknik, yeşilliğimiz sarkaçlardan uzanan sarmaşık güller. kömürlüğü görmeyin, yan bahçede kavga eden komşuları duymayın. bunun adı piknik. arabamız yoktur, bir yerlere gidelim. başımızda bir adam da yok. başta bir adam olması ne demekse. her ne demekse, o bizde yok. pikniği avluda yapabiliriz. domates peynir taze baston ekmek bahçeden yeşil soğan ve inegöl köfte ama bu tavuk köftesidir. o yıllarımın ziyafetidir! köfteler kızardı, tülbenti çenesinin altında birlendi, beli bükük, domatesleri doğruyor. domatesler ve elbisem aynı renk. karpuz var mı? olsa keşke.. hiiiii! sebzeci geçiyor. ‘’KAARPUUUZ KESMEEECE KARPUUUUZZ’’ gözlerimle soruyorum, gözleriyle kabul ediyor, koşuyorum bahçenin dışına. bir hilal kesip avucuma koyuyor, ısır ısır ye! karpuz domates ve elbisem kırmızı. ne güzel esiyor! elbisem saçlarımla birlikte uçuş uçuşş. ellerimle yüzümden aldıkça yeniden düşüyor gözlerime. ne güzel kokuyor, yumuşacık. çocukların saçları ipekten sedeften menevşelerden olurmuş, daha bilmiyorum, çocuğum.  piknik yapıyoruz, kardeşimin saçları kıvırcıktı artık düz. berberler kıvırcık saçları düz mü yapıyor, diye düşünüyorum. kardeşimin teni pamuktan, boyumuz neredeyse bir, yine de oğlum gibi geliyor. okulda birileri onu ben de o birilerini dövüyorum. ağaca çıkmaya, avludan atlamaya ve oğlan çocuklarını paylamaya bayılıyorum.

şu tabure çok yakın arkadaşım. tezgaha onunla yetişiyorum. çocuklar köpükle oynamayı çok sever ama her gün kap kacağı yıkasalar ohhhoo çoktan sıkılırlar. ben sıkılmıyor muyum? bunu hiç sormuyorum. daha başka çok soru var sormadığım. sorsam, arı kovanına çomak sokmuş olacağım. nasıl bildiğimi bilmeden bunu biliyor, arılarımı kızdırmıyorum. ama bazen çok ağlıyorum. gece olunca. bir de penceren bakıp da akşam eve dönen ekmek poşetli adamları görünce. bu sahneye uzun yıllar ağlayacağımı daha bilmiyorum, çocuğum.

karpuz çok güzel! sulu sulu! kiraz da vardı ama istemedim ona kadar paramız yoktur, olmayacak şeyleri sormamaya kaç yaşında başladım?  zora sokmamaya. istemiyor gibi yapmaya. karpuzla gerçekten mutluyum. doydum, domatese bol bol tuz koydum. saçlarımı toplamadım hayır.

çiçek ve biberlerden sonra beni de suluyor. ıslak avluya yalın ayak basmakla dünya benim, tümüyle benim oluyor. ben, oracıkta, kırmızı elbisem, hilal karpuzum ve tuzlu domateslerimle kraliyetlerin en birincisiyim şüphesiz.

zenginim, çok zenginim. öyle ki ömür boyu bu kırmızılar, soldukça allanmaya yetecek.

özlemek ancak cennette, cennette dinecek.. orada bana bir elbise daha dikecek.

 

 

 

 

 

 

Share:FacebookX
Join the discussion

3 comments