Bir niyetle yola çıktığınızda aslında Allah’ın sizi ne için harekete geçirdiğini bilemiyorsunuz. Dünya, öyle efsunlu bir yer Allah’ın sistemi öyle nizami ve büyüleyici ki asla aklın sınırları yetmiyor. Bir ekmek almaya çıktığımızda yolda hayatımızın değişmeyeceğini kim garanti edebilir. Ölmek, aldığımız nefeslerden birini veremediğimiz minicik bir an değil mi? Bildiğimizi zannettiklerimizle kurduğumuz düzenler var, sonra Allah o zanların ne kadarı hakikat ne kadarı bambaşka renklerde yol boyunca gösteriyor her birimize. Kendimizi tanımak için dahi bir ömür biriktirmek gerekirken muhataplarımızı tanıdığımızı düşünmek.. Nereye gittiğimizi bildiğimizi zannederken değişen yollar, birden uğradığımız şu dükkan, Allah Allah şimdi buraya niye geldik? Dururum böyle zamanlarda yolun ortasında, olabildiğinde geriye çekilip bakarım: Bakalım Allah bana neler yaptıracak bugün? Gözlerimi kısıp sokağa, insanlara daha dikkatli bakarım. Acaba bugün kiminle ne işim var? Kim için hangi sokağa sevk edecek ayaklarımı, nerede ne yaparken, neyi öğrenirken bulacağım kendimi?
Dünya Güneş’in, biz birbirimizin etrafında dönüp duracağız Allah’ın dilediği vakte kadar. Bütün bunların sırrını ve sırasını bilmediğimi biliyorum. Yine de açılan her kapı, aralanan her yeni pencere bilmeyişimin düşündüğümden çok daha derin olduğunu hatırlatıyor. Yer yüzünde bir şey olurken aslında asla tek bir şey olmuyordur. Gerçekleşen olay esnasında kaç yol birbirine çıkmak üzere kıvrılır, hangi ipler bağlanır, kaç düğüm çözülür; kader defterinin kaçıncı sayfayı açılır, bilmeyiz. Hayat bir serüven.. Buna rağmen tılsımı düşündüğümden fazla. Gözüm görmeye yetmiyor, biliyorum.
Bu sulara nereden ve nasıl girdin, derseniz, gülmezseniz söyleyeyim. Yahut gülün ne yapayım. Kalbime ve zihnime bin bir ışık huzmesi bırakan hâlin kaynağı, bir portakal reçeli tarifi, hayır hayır marmelat. Planlarıma göre o meşhur tarifi öğrenince gelip size de yazacaktım ama şimdi tarif soluk benizli, berrak sûretiyle kendisinden çekinilen hayâli bir sevgili oluverdi. İlişemiyorum. Ama canınız isterse gönderebilirim!
Oraya giderken sadece tarif öğrenmeyeceğimi biliyordum ancak yıllardır hasret duyduğum hâl ile karşılaşacağımı nereden bilebilirdim! Nedir o? Hikmetli ve zarafet dolu bir büyük. Hani uzun uzun öğütler vermesine gerek olmayan, yürürken, sofrayı kurarken, konuşurken sizinle yaşarken her hâliyle bir tedrisat sunan o büyükler.. Ben böyle bir elde büyüdüm. Hürmetle, özenle, daima zarif ve dikkatli adımların seyrinde.. Babaannem son yıllarını yerinden hiç kalkamadan yatakta geçirdi. Buna rağmen, konuştuğumuz her söz, vaktini doldururken geçmişten önüme getirip ikram ettiği her hatıra bana taze ve yeni azıklar oldu. Çocukluğumdan beri öğrettiği bütün güzellikleri dikkatlice heybeme koydum. Yıllardır onlarla yürüyorum. Onlarla besleniyorum. Berekete imanım kuvvetleniyor böylece. Bazı azıklar harcadıkça çoğalıyor, öğrendiklerin öğrettikçe serpiliyor, kalp genişledikçe huzuru artan bir kaynak; insan tattıkça daha iyi kavrıyor.
Bütün bu güzelliklerle beraber, onun kalbime bulunduğu ikram öyle lezzetli ve büyüktü ki mirası bir ömür bereketle beni yürütecekse bile yokluğu da derinden bir ağrıyla hep yanımda olacaktı. Öyle de oldu. Gerçekten burunda sızlayan bir direk varmış, bildim. Onun gibi bir hanımefendi bir daha ömrümce görmedim. Köyün bütün gençlerinin size gönüllü torun olması öyle kolay bir iş değildir. O bütün dünyanın ninesiydi. Dünya terlediğinde sırtına havlu koyan bir eldi. Geçirdiğimiz yıllar içinde bana öğretmediği bir şey kaldı mı, zannetmiyorum. Bir bardak nasıl tutunur, bir hanımefendi nasıl yürür ve oturur, düğme neresinden dikilir, kimlerle yola gidilir, ekmek nasıl pişirilir, ev ve kalp nasıl temizlenir ve bir insan nasıl sevilir.. Saysam da bitmez zaten saymak da istemem. O bana, öğrenmeyi öğretti. Güzellikler ve bazı hakikatler listeyle izah edilemiyor. Büyüksüzlüğün boşluğu her insana zordur ancak benim gibi öğrenmeye doymayan biriyseniz varın siz düşünün sancısını.
İnsanlar sahip olduklarının nimet olduğunu anlayamazlar. Sıradandır onlar için. Oysa hususi ziyaret ettiğim büyüklerim vardır, edindiğim büyükler. Kahve pişirmek için gittiğim büyükler. Seyredeyim isterim kendi aralarında ne konuşurlar, nasıl kızarlar ve suları nasıl durulur, göreyim isterim. Yine de böyle etkileyici bir hanımefendi ile babaannemden sonra hiç karşılaşmamıştım. Kim mi? İşte tarifini öğrenmeye gittiğim hanımefendi. Hayır, ismini söylemeyeceğim. Böyle dikkatli ve kendi içinde yaşayan insanlar çoğu zaman her yerde bilinmek ve anılmaktan hoşlanmazlar. Huzursuzluğa sebep olacak bir ihtimâli bu yazıya almayacağım. Biz ona Hanımefendi diyelim. Bana göre Leydi de diyebiliriz.
Aslında ne uzun uzun sohbet ettik ne de yakînen tanıyacak kadar bilgim var. Ancak bazı öğrenmeler bilginin ve sohbetin ötesinden gelir. Hâl dili iledir. Evet, bunu da babaannemden öğrendim. Söyleyince herkes anlar, sen hâlden anla. Zevkiyle, nezaketiyle, duruşuyla, düzeniyle, yüzündeki birikimle bu kıymetli büyükten etkilenmemek elde değildi. Nasıl da özlemişim incelikli detaylar görmeyi… Ocak başında işini bilen bir el seyretmeyi. Sadece tanışmış olduğumuz için duyduğum huzur ve mutluluk tarif edilemez. Bu elbette ki içimdeki hasretle de ilgili.
Ah ah… İşte benim de düşünü kurduğum, mest olduğum işler bunlardır. O eve o tarifi almaya gitmek için öncesinde kaç başka yolla yolumu kesiştirdi Allah. Hikâyenin en başında bir gün buraya geleceğimi de biliyordu üstelik, ne tuhaf. Ben sadece hoş bir arkadaşla tanışmıştım yıllar evvel ki onu gördüğümde canımdan bir parça olacağını da bilmiyordum. Sonra öğrendim. Görmeyi özlediğim bütün hâllerin annesinde birikmiş olduğunu öğrenmek içinse hayli vakit gerekiyormuş. Nasip dedikleri ne büyük kelime! Talihimin sırası gelen bu sayfasını yaşamak pek keyifliydi, çok teşekkürler Allah’ım.
Bilmem ki kalbimde uçan kuşu anlatabildim mi? Gerçi kalpte uçan kuşlar anlatılmaz, onu görenler tanır.
Böylece amaç olan tarif araca dönüştü, yaldızlar yönünü değişti böylece. Şimdi, yıllar sonra karşılaştığım o Hanımefendi’yi tanımanın saadeti içindeyim. Dönüş yolunda çantama konan marmelatlar ve öğrenmenin o leziz tadı ise işin kaymağıymış. Acaba şimdi hikâyelerimizin neresindeyiz? Kim bilir daha görmem için vakti olan ne güzellikler saklıdır yolda. Sayfası açıldıkça yaşanacak.
Artık yeni bir kuş uçarsa onu tanırız kolayca.