kıpırtı.
toprağın altında çatlamaya duran tohumların sağında solunda biriken tortuları itmesine.
anne karnındaki bebeğin elleri ve ayakları ve parmakları oluşunca, yumuk yumuk açıp kapamasına.
ilkbaharda erik çiçeklerinin pıtır pıtır irili ufaklı açılmasıyla bütün sokaklara yayılan dalların şenliğine.
sonbaharda sarı sıcak yapraklar, henüz tutunurken ikindi ve sabah güneşi altın tozunu sürünce, zamanın efsunlu bir türküye dönerek aramızda esmesine.
gölgeler ışıkla dans edince, tüllerin her biri gelin olduğunda, altında koşarak geçen çocukların kikirdemesine.
yeni bir kitap alınca, hele sahaftan bulunca, kapağını açıp da selâma durunca burnumuza dolan yaşanmışlığa.
gün henüz aydınlanırken fokurdamaya başlayan sular ve camlardaki buhara.
bütün annelerin uyanık olmasına.
evde genişleyen terlik seslerine, musluğun açılmasına, kapıların gıcırtısına ve bir gönlün uyanmasına.
nikah günü almak için sıraya girenlerin gözlerinde beliren ışığın rengine.
yeniden başlayanların koylarının uçsuz.. bucaksız dinginliğine.
yeni doğan bebeği kucağımıza aldığımız ilk âna.
sevdiği hanımı almış bir adamın, hanımını ve evladını seyrederken ki iç ferahlığına.
bir evin kapısını anahtarla ilk açışa. daha güzeli. kapıyı bir açan olmasına, her gün.
dost yüzü görmeye, hasretlerden sonra, çeşme oluvermeye yol ortasında, gürül gürül.
mesleğe başlanan ilk sabaha.
okulun ilk gününe, sevmenin sonra.
bir duanın kabulüne şahitlik etmeye, kapının açıldığını hissetmeye, birden esivermesi içine, içeriye.
ve daha nicesine..
kıpırtı, yetiyor, hepsi kıpırtıya sığıyor, görüyor musun? ne tuhaf şey, her sabah önce meleklere selâm verip çıkıyorsun evden. sonrası kimi gün ne çok kıpırtı!