Boğazımda taş, sırtımda dağımla yürüdüğüm günlerin birinde öğretmenliğe başlamıştım. O zamanlar yavrucuklarım birinci sınıfa gidiyordu. Okula gelmeden evvel ve okuldan çıkınca ağladığım bu günlerde, sınıfa gelince beraber Kur’an okuyor, göğe bakıyor sonra Hanımeli’ni söylüyorduk. Hepsi öğrenmişti, evet.
O günlerde çocukların şifâ olduğuna daha derinden kâni olmuştum. Ne yaşarsam yaşayayım, onlar elimi tutunca, boynuma atlayınca içimde kırlar uzanıyordu. Ne kadar kurudum tükendim de desem onlar su getirince toprağım doyuyordu. Anladım ki ömrümce kucağım serin bir avlu, omuzum dinlenme yeri.
Seve seve, memnuniyetle.
Bunu kendinizi ayarlayarak ve telkin ederek yapamazsınız. Neyi? Koridorda atleti çıkan çocukları sağa çekip içine sokmayı. Burnu akanlar sümkürsün diye kolundan çekmeyi. Günde en az 50 çocuk sarılmak için koşunca 50. çocuğa bıkkınlıkla değil, ilki kadar muhabbetle icabet etmeyi. Bunu kitaplardan öğrenerek uygulayamazsınız. Neyi? İçlenen, zorlanan, titreyen bir yüz görünce işi gücü yemeği dinlenmeyi bırakıp onu sakinleştirmeden duramamayı. Bu, kalbin işidir. Kalbin işi; kalpten kalbe nakşedilir. Benimkini babanem işlemişti. Çok küçüktüm. Kalbime oyadan çiçekler ve gül reçeli bıraktığı günlerdi. İkindi ve sabah güneşini de o günler de sevdim. Bir de çok kızınca ”zıkkımın kökü” demeyi.
Çocukların büyümesi, pek içli bir türkü gibi.
Dört yıldır beraberiz ve işte büyüdüler daha da büyüyecekler. Başardıklarını, öğrendiklerini, denediklerini, dönüştüklerini gördükçe ağlayasım geliyor, neden? İnsan sadece filmlere ve kederlere ağlamaz ki. Güzelliği de ağlanır, demiştim. Öyle güzeller ki içim titriyor. Boydan boya uzanan kırlarımda peş peşe tomurcuklar başını uzatıyor. Fenâ oluyorum. Onların güzelleştiğini, büyüdüğünü gördükçe, gözüme yaş doluyor, neden? İnsan sevmekten de ağlar, siz hiç sevmediniz mi?
Sınıfa girince, yüzlerinde yarınları seyrederim. Genç kız ve oğlanlar derken adamlar ve kadınlar ve nihayet belki de anne babalar.. Sınıfımda koca koca insanlar, işte ellerimde küçük hâlleri. İşle, sula, dik, ser.
Dolabımda iğne ve iplik hep bulunur. Onlarla dikemeyeceğim şeyler de var biliyorum. Hepsine söyledim ”Beni düğününüze de çağırın!” Bir de ”Büyüyünce bayramda ziyaretime gelin.” Söz verdiler. İnsan, sözünü tutmamakla, unutmakla, nankör oluşuyla vardır Kitapta, bilirim. Yine de ben o Kitap’tan iyiliği, vefayı, sevgiyi, sabrı, güzelliği ve güzel olmanın kıymetini anlatmaya çalıştım. Onları üzerime giymeye çalıştım. Üzerimde görünce yakışmış dediler, sevdiler, ısındılar.
Şeytan bana gelince de şeytan. Bazen onları giyemedim. Yorulduğum oldu, suratım asıldı, çok da güzel kızarım biliyor musunuz? Sadece tatlı tatlı sohbet ettiysek inanmazsınız şimdi ama gidin yavrularıma sorun. Hakikaten sorsanız, ne derler acaba? Merak ettim şimdi. Ne derler bilmiyorum ama sevgimiz karşılıklı, biliyorum. Kendi kalbimden biliyorum.
Çocuklar, maskeleri tanır ve maske takmaz. Size kızdıysa bilirsiniz, buzu çözüldüyse bilirsiniz. Elinizi yalan yere tutmaz. Yalanı da zaten biz öğretiriz. Gücün anlamını biz öğretiriz. Güç, kazanmak değildir. Güç, yenmek de değildir. Güç, elde etmek değildir. Güç, nedir? Mutlu kimdir? Kim kazanmıştır işin sonunda? Bunları biz hep konuştuk. Belki bir gün sizinle de konuşuruz. Mağrur madalyalarınız yoksa.. Bir kalbin boynunu bükmediyseniz. Ezmediyseniz titreyen bir çehreyi. Bir çay içebiliriz. Çocuklarım da çayı seviyor, ne iyi. Bir de beni.
Çok zengin biriyim ve mülkün sahibi değilim. Bir eve veya arabaya girmedim ama kalplere girdim gibi ve bu işi çok sevdim. Hepsine ödev verdim. Nerede ne işle olurlarsa olsunlar güzel insan olmayı, çirkinliklere rağmen güzel kalmayı her fırsatta ödev verdim. Ben, dedim, hata ediyorum. Daha iyi daha sabırlı olmam gerekir. Rasulullah sallahu aleyhi ve sellem hiç kızmamış çocuklara.. O’na daha çok benzemeliyim. Evet, dediler. Hepimiz O’na benzesek.
İşte böyle bir hedefleri oldu kalplerinde. Dünyanın içindekileri elde etmek isteyecekler, biliyorum. Bana da oluyor. Ama O’na benzemek isterken, frene basıyorsunuz, mecbur. O’na benzeme arzusu insanı eliyor. Üzerinizden dökülüyor dünya. Sırtlansanız da durmuyor. Öfke, kin, intikam kendisine yer bulamıyor. İnsana bir susmak geliyor. Giderek daha kuvvetli. Susup, durmak.
Şimdi onlar koşacaklar. Koşsunlar. Kim bilir, arada bana da uğrarlar.
Namaz sonlarında avuçlarımızı açıp beraber dua ettik. Cennette de buluşalım ve bugünü hatırlayalım, dedik. İnanıyorum, buluşacağız. İnanıyorum, hatırlayacağız. Onların köşklerini gezeceğim, güleceğiz ağız dolusunca. Benim gözlerim ilk kez orada boşluğa dalmayacak. Gülüşümü orta yerinde askıya almayacağım, uzanacak melekler boyunca. İlk kez, yutkunmadan tamamlanacak sarı bir gülüş. Rasulullah ile tanışacağız. O’na ne kadar çok çocuğum olduğunu göstereceğim ve her biriyle kendisini nasıl sevdiğimizi, özlediğimizi..
Sonra o bize gülümseyecek. Bütün cenneti dolduran bir gülüşle, gök rengi bir gülüş. Beraber tekrar edeceğiz:
Çocukların büyümesi, pek içli bir türkü gibi.
amin.
♥️ Amiin amin amin.
Pek pek güzel♥️